13 Nisan 2010 Salı

24.2.22 SANATÇI CENNETİ BODRUM

1979, 1980, 1981 yıllarında Bodrum hâlâ güzeldi.

İstanbul’un ve Ankara’nın şık ve zarif insanları gelirdi.

Akşamüzerleri komşularım sokağın başına çıkarlar bu insanları seyrederlerdi.

Ben bu döneme, "sokakların parfüm koktuğu" dönem diyorum.

***
Otel Nereid’in yanındaydı Maça Kızı.

Hem otel hem bar olan Maça Kızı'nı Ayla Emiroğlu, butik kısmını ablası Güler Emiroğlu yönetirdi.

Ayla çok zarif davetler yapardı.

Özellikle Soupé'lerindeki düzenlemeyi çok beğenirdim. (soupé = geç vakit içilen çorba)

Masaya keten bir örtü serer, üzerine o örtünün tonlarında seramik kaseler koyardı.

Hepsi bu kadardı.

Bazı insanlar basit şeylerle de şıklık yaratabiliyor. Ayla böyle insanlardan biriydi.

Güler ise nitelikli resim sergileri açardı.

Avni Arbaş da Bodrum'da yaşıyordu o tarihlerde ve Güler'in çok iyi arkadaşıydı.

***
Yat Limanı tarafında ise Heyamola vardı.

Ressam ve Heykeltraş Özcan Onur Heyamola'da hem resim sergileri açar hem de resim dersleri verirdi.

Özcan bey iyi bir heykeltraştı.

Bodrum bir heykel cenneti olabilirdi eğer yerel yönetim ondan yararlanmasını bilseydi.

Gerek Güler'in gerek Özcan beyin açtığı sergileri, Ankara'lı sanatçı dostlarımdan sağladığım tablolarla desteklerdim.

Hatta Heyamola'da sırf Ankara'lı ressamlardan oluşan özel bir sergi açmıştım.

Heyemola'daki sergide Eşref Üren'in resimlerinin önünde fotoğrafımın çekilmesini bekliyorum. 

Özcan Onur Heyamola'da yalnız sanatsal değil toplumsal faaliyetler de yapmak istiyordu. Daha doğrusu Bodrum’un sosyal yapısına katkıda bulunmak istiyordu. Bunun için de bir vakıf kurmak istiyordu.

Bizleri, bizler dediğim bir kaç kişiyi, davet etti.

Amacını açıkladı.

Hepimize görevler verdi.

İkişer kişilik gruplar oluşturuldu.

Ben Muhtar İbrahim Denizaslanı ile beraber çalıştım.

Sonunda Tüzük yazıldı.

Avukat Şükran Artunkal ikinci başkandı.

Her şey usulüne göre yapıldı.

Ben sekreterdim.

Ankara’dan daktilo makinemi getirmiştim.

Günlerce yazdım.

Sadece son satırına küçük bir şey eklenecekti.

Özcan bey bana Heyamola’nın anahtarını verdi.

Ertesi sabah erken gidecek gerekli düzeltmeyi yapacak ve sonra ilgili makama teslim edecektim.

O gece ihtilal oldu.

12 Eylül 1980.

***
Bodrum'da yaşayan diğer bir sanatçı da Mehmet Sönmez'di.

Kendine özgü Bodrum resimleri yapardı.

Ve her yaptığı resim kartpostal olur dünyaya yayılırdı.

Ne yazık ki bu değerli sanatçımız erken bir yaşta öldü.


***
Fotoğraf sanatçısı Gündüz Kayra da Bodrum’a yerleşenlerdendir.

Ayrıca Gündüz seneler önce Bodrum Müzesi’ne çok değerli katkılarda bulunmuştur.

***
1960 - 1961 sezonunda sahnelenen ve Türkiye'de oynanan üç perdelik ilk bale eseri olan Coppelia'da, Swanilda rolünde gösterdiği üstün başarıdan dolayı hala unutamadığımız Binay Okurer de Bodrum'a yerleşenlerdendir.

Zühtü Müridoğlu ise Dinç Pansiyonu'nda kalırdı.

Heykellerini orada yapardı.

Evime ilk kez geldiğinde bir Eros başı getirmişti.



***
Bodrum, Paris gibi evde değil dışarıda yaşanan bir yerdi.

Muhakkak şimdi de öyledir.

Ama ben ve yaşıtlarım artık evlerimizde yaşıyoruz. 

Çünkü ne dışarının kalabalığına ne de kulağı sağır eden disko müziğinin gürültüsüne katlanabiliyoruz.

Bodrum'un güzel insanlarından Müntakim Ökmen de bu iki sorun yüzünden, denizin üstündeki o güzelim evini satmak zorunda kalmıştı.

***
Zeki Müren de Bodrum’a yerleşmişti.

Sabahları Bardakçı'da denize girerdi.

Bazı geceler, geç vakit, Penguen'e gelirdi.

Penguen o zamanlar benim sokağın denize çıkan köşesindeydi.

O gelince Penguen'in sahipleri hemen bir Zeki Müren kasedi koyarlardı.

Zeki Müren'i ne zaman sokakta görsem, selam verirdim.

Ona saygı duyardım.

Çünkü pek çok şeyin tabu olduğu günlerde, o tek başına, kalıpların dışına çıkmış ve kendisini kabul ettirmişti.

***
Özellikle son yıllarda resim galerileri açısından Bodrum neredeyse İstanbul’la yarışacak kadar zenginleşti.

Ben resim galerilerini çok önemserim.

Çünkü resim galerileri hem sanatçıları tanımak hem de resim hakkında fikir sahibi olmak açısından bana çok şey katmıştır.

Hele yanımda resmi bilen, dürüst yorum yapan bir sanatçı varsa.

***
Eğer özetlemek gerekirse Bodrum Belediyesi Meclis Salonu Sanat Galerisi’nde açılan sergileri ilk sıraya koymak isterim.

Her ne kadar özel galerilerin olanaklarına sahip olmasa da her zaman halkın hizmetinde olmuştur.

Zaman zaman da iyi sergiler açılmıştır.

Örneğin, Ressam Ali Koçak’ın Kızılağaç’taki atölyesinde çalışan sanatçıların 4 Ağustos 2006’da açtıkları sergi iyi bir sergiydi.

Aynur Ekmekçi’nin desenleri, bazı sanatçıların nü’leri ve de Ahmet Hıdır’ın soyutları övgüye değerdi.

Tabii orada açılanlar içinde en beğendiğim Arda Sanat Galerisi’nin sahibi, sevgili Fethi Arda’nın oğlu, Övgü Arda’nın açtığı koleksiyon sergisiydi.

***
Özel Galeriler içinde Mehmet Demirtaş’ın Jazz Now Galerisi’nin ayrı bir yeri vardı. Hâlâ unutamadığım sergiler açılmıştır o galeride.

Nebahat Timur Tokgöz’ün NT Galerisi’ne ancak iki kez gidebildim. Daha çok gitmeyi isterdim.

Ahmet Hıdır, ne yazık ki uzun ömürlü olmayan, Trança Sanat Galerisi’nde az ama öz sergiler açtı.

Murat Balkan yurtiçinden ve yurtdışından davet ettiği heykeltıraş ve ressamlara yaptırdığı heykeller ve tablolarla bir açık hava müzesi yaratmakta.

***
Zerrin Ulusman ise 2000 yılında Bodrum’un ilk ve tek özel sanat galerisi olan Merve ile sanat hayatına yönetici olarak adımını atmıştı.

Ulusman’ın açtığı sergiler içinde beni heyecanlandıran iki etkinlikten biri ÇARŞI+SANAT+ETKİ sergisidir.

Sanatı yaşama mekanlarına taşıyarak sanata olan ilgiyi arttırmak amacını güden bu etkinlikte çok değerli sanatçıların resimleri ve heykelleri Marina çarşısındaki dükkanların vitrinlerinde ve Osmanlı Tersanesi’nde sergilenmişti.

Bu düzenleme yalnız Ulusman için değil benim için de bir ilkti.

2006 yılında kendi koordinatörlüğünde Marina ve Osmanlı Tersanesi’nde gerçekleştirdiği SUÇA İŞTİRAK GÜNCEL SANAT BULUŞMASI beni heyecanlandıran ikinci etkinlikti.

Bu da bir ilkti.

Bu sergi vesilesiyle Ahmet Hıdır’ın yaptığı Osmanlı Tersanesi’nin girişindeki pano ilgi çekiciydi.

Ahmet, iki sevgiliyi tel örgülerle sarmış; YASAK, TUTSAK, KADIN VE SEVGİ, SUÇ, ERKEK zarflarının içine aşağıdaki metni koymuştu.

Giderek geriye dönüşlerin yaşandığı 2000’lerin Türkiye’sinde kadın ile erkeğin yan yana gelişi birlikte olması birbirini sevmesi hâlâ suç... hâlâ yasak... hâlâ ölüm nedeni kimilerine göre ... Anlaşılmaz, kabul edilemez töre cinayetleri… Sevgileri için el ele birlikte ölüme giden masum bedenler … Aşkları için evden kaçmalar… kötü yola düşmeler, hep toplum olarak sevgiyi suç saymamızın bedelleri…

Kendisine sorulduğunda, “bundan yola çıkarak iki sevgiliyi tel örgülere sardım. Onları nasıl toplumca hapiste tutuğumuzu vurgulamak istedim” demişti.



Ulusman’ın 2008 yılında tekrar açılan Merve Sanat Galerisi’nde küratörlüğünü yaptığı dört sergiden biri olan “Ben Pınar” Takı Sergisi yalnız takıların mükemmelliği açısından değil, Pınar Kaptanoğlu’nun ve aile bireylerinin zarafeti açısından da belleğimde yer etmiştir.

2009 Yılında Torba’daki Casa Dell Arte’de sanat yönetmenliği yapmış olan Ulusman’ın açtığı sergilerin hiçbirine ne yazık ki sağlık nedenleriyle gidemedim.

Zerrin Ulusman yalnız nitelikli sergiler açmakla kalmamış aynı zamanda şık ve zengin büfelerde bizleri ağırlamıştır.

Aşağıdaki resim o sergilerden birinde Osmanlı Tersanesi’nin bahçesinde çekilmiştir.

 

3 yorum:

  1. Sevgili Olcay Akkent,sanatsever kişiliğinizle sanata yaptığınız katkılar,destekler saymakla itmez...Bu üzel yazınızda da yine tarihe not düşüyor ve Bodrum'un sanat geçmişinden günümüze dek çeşitli kesitler sunuyorsunuz...Yazınızda eserlerimden ve Trança Sanat galerisinde açtığım sergilerden sözetmeniz benim için tabii ki çok önemli ve değerlidir.
    Sanat eserleri dünya var oldukça üretilecektir ama onları doğru değerlendiren,onore eden ve destekleyen sanatseverlere her zaman ihtiyaç vardır.Siz o insanlardan birisiniz...İyi ki varsınız...Teşekkürler....

    YanıtlaSil
  2. Sizler ne kadar varsanız, biz sanatseverler de o kadar varız. Ben teşekkür ederim gerçekçi, içtenlikli, sevgi dolu yorumun için.

    YanıtlaSil
  3. Harika bir anlatım
    Ve geçmişe dair çok önemli bilgiler...

    YanıtlaSil