Ben çekmemek için bir müteahhit tuttum. Mimarıma da kontrol görevi verdim.
Aklım sıra, müteahhit inşaatı yürütecek, mimar kontrol edecek, ben de Ankara'da kraliçeler gibi oturacaktım.
"Gel" diyeceklerdi.
Gidecektim.
A! Birinci kat bitmiş bile.
Bir daha "gel" diyeceklerdi.
Gene gidecektim.
A! İkinci kat bitmek üzere.
Hiç öyle olmadı.
***
Müteahhit, annemin ısrarı karşısında, baklayı ağzından çıkarmış ve "250 bin liraya malolur" demişti. Halbuki 7 ay sonra, 250 bin liranın tamamını gönderdiğim halde, evin sadece dört duvarı vardı. Gökyüzü gözüküyordu.
***
CENTO kapanmış, 600 bin liraya yakın tazminat almıştım. Ağustos başında, cebimde para, Bodrum'a gittim. Hem tatil yapacak, hem de inşaatla ilgilenecektim.
1 Ekim'de Ankara'da iş randevularım vardı. Ama ev iki ayda bitmedi.
***
Ankara'ya gittim. İş randevuları çeşitli nedenlerden sonuçlanamadı. Sevindim. Çünkü inşaatı biran evvel bitirmek istiyordum. Kışlıklarımı aldım. Bodrum'a geri geldim.
Hakkı Uslu'nun çatı katındaki iki odadan birini kiraladım. Müteahhide yol verdim.
İnşaatın başına geçtim.
***
O tarihlerde, şimdi olduğu gibi torba içinde söndürülmüş kireç satılmazdı.
Kireci kendiniz söndürürdünüz. Bunun için de uygun bir yere kireciniz kadar çukur açardınız.
Çukur açıldı. Kireç geldi. İş bitti diye sevindim. Meğer kireci hemen söndürmek lazımmış. Aylardan Ağustos. Değil kireç söndürmek, el yıkamak için bile su yok.
Komşum Hakkı bey düştü önüme. Adamcağız oruçlu. Nasıl üzülüyorum. Öğle vakti güneşin altında su tankeri arıyoruz.
***
Tam Dere Yolu’na girdik ki karşıdan bir tanker göründü. Hakkı bey önünü kesti.
Durumu anlattı.
Bize iki tanker su lazım. Çünkü çok kirecimiz var. İnşaat yapıyoruz.
Hakkı beyin hatırı büyük.
***
Eve döndük.
Mehmet gerçekten sözünü tuttu. Suyu getirdi. Kireç söndü.
Tabii Mehmet artık benim has adamım oldu. Ne zaman yolda giderken karşılaşsak birbirimize hem sesleniyoruz, hem el sallıyoruz.
Bir akşamüzeri Ankara'dan tatile gelen soylu arkadaşlarımla yemeğe giderken karşıdan Mehmet göründü. Her zaman yaptığı gibi "Abla" diye bağırdı. Aynı muhabbetle "Mehmet" diye bağırdım. Ellerimiz havada uçuştu.
Arkadaşlarım şaşkın.
***
Bana hizmet eden insanlara, mesleği ne olursa olsun, hep saygı duydum.
Ve onlara her zaman insan muamelesi yaptım. İşim bitti diye de onlarla ilişkimi kesmedim. Kimini gördüğüm yerde selamladım, kiminin ziyaretine gittim, kimini de evime davet ettim.
***
Evimin temelini atan Ramazan Aydın'ı hiç unutmadım.
Elektrik tesisatını yapan ve inşaat süresince beni hiç üzmeyen Turgut Dargan ve ailesi bugün en değerli dostlarımdır.
Evin su tesisatını yapan ve bugüne kadar hiç kimse tarafından çözümlenemeyen sistemin ustası Cumhur Baltutan'a, çok kızmam gerektiği halde, "o günün koşullarında, o kadarcık bilgiyle, ancak o kadar yapılırdı" diye hoşgörü gösteririm.
Seramiklerimi döşeyen Mehmet Akgün (Kürt Mehmet) ile ne zaman karşılaşsak birbirimizi kucaklarız.
Mutfağımın altıgen bacasını yapan Hüseyin (Kocaman) ustanın, ki Bodrum'un en saygın mimarlarından Cevat Sezer'in ustalarındandı, evine teşekküre gitmiş, hanımının yağmur suyu ile yaptığı çayı çok severek içmiştim.
Yağmur yağdığında, terasımdaki suların dışarıya akmasını sağlamak için yaptığı Çöpleyn'lerin ustası Şükrü Yılanlı ile ahbaplığımız hala sürer. Bodrum'da dışı sırlı saksıları sadece Şükrü usta yapardı ve ben evimde yalnız dışı sırlı kahverengi saksı kullanırdım. Ne yazık ki o da modaya uydu artık başka malzemelerle saksı yapar oldu.
Evimin ince ve kalın sıvasını yapan Abdullah ve Muhammed Tan kardeşler artık aynı işi yapmıyorlar. Ama gene de haberleşiyoruz.
Doğramacı ustası Ali Girgin'i her gördüğümde kepenklerimi ve özellikle yukarı kattaki yerli dolabımı hala aynı beğeniyle seyrettiğimi söylerim.
Şöminemin önündeki demiri yapan ve bugün hayatta olmayan Basri Çekiç'i evime ilk geldiği gün yaptığı hüzünlü konuşmasıyla hatırlarım.
25 yıl önce evimin camlarını takan Seyithan Durgun bugün her seslenişimde motoruna atlayıp geliyor.
Döşemeci Ahmet Çanakçı'ya bir şey yaptırmadığım zamanlarda bile sırf merhaba demek için dükkanının önünden geçerdim. Ne yazık ki o güzel insan da yok artık.
Yatak odamdaki ve giriş katındaki zarif dolaplarımı yapan Ahmet Öztosun ve kendisi kadar başarılı oğlu Mehmet Öztosun artık dostlarımdır.
Badanacı Hayrettin Eğridal'a, "kokusu baş ağrısı yapıyor, ne olur, evin pinoteksini ben İstanbul'da olduğum zaman yapıver" dediğimde, "sen olmayınca bu evin tadı olmaz. Hem bana kim kahve pişirecek" derdi.
Artık pinoteksi de badanayı da evimin bakıcısı Şefika’nın kocası Halil Şiş yapıyor.
Sevgili komşum Mehmet Ali Özbora, saraç ustası olduğu halde, sık sık taşan depoma bir çare bulmak için çok uğraşmıştı. Sonunda İstanbul’dan özel olarak getirttiğim su tesisatçısının bulamadığı çareyi, buna kimse inanmaz, gene o bulmuştu.
Daha sonra Su Tesisatçısı Ahmet Uzlaş evimin ustası oldu. Çok memnundum. Ne yazık ki, sağlık nedenleriyle, İzmir’e yerleşti. Ama evde bir sorun olduğu zaman hemen kendisini telefonla arar akıl danışırım.
1978'de inşaata başladığımda cipiyle evime çimento taşıyan Cumhur Varda ile nadiren rastlaşsak da selamlaşmayı sürdürüyoruz.
İnşaat sırasında kullandığım dere kumunu getiren traktörün sürücüsü Hüseyin Bayram yıllar sonra Bekir Çilek'in dükkanında beni tanıyarak selamlaması ayrı bir sevinç kaynağı oldu.
Gene o yıllarda inşaatın artıklarını toplayıp, evimin önündeki meydanı süpüren Eyüp Ertürk, ne zaman beni görse, "abla ben Eyüp" diye kendini hatırlatır.
![]() |
Hüseyin (Kocaman) Usta. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder