9 Temmuz 1990 Pazartesi

282. BİR TABAK, ON TABAK

“Yoklar mı?” dedim.

“Yorgunlar” dedi.

“Hayrola” dedi.

“Sen bir tabak yıkarsın, onlar on” dedi.

Sohbet böyle başladı.

Eğer buna sohbet denirse.

***
Eğer tek başınıza yaşıyorsanız her zaman yorum tabak hesabına göre yapılır. Madem ki bir kişisiniz o zaman yıkadığınız tabak da bir tanedir.

Tencerenin lafı bile olmaz.

Yedikleriniz için de geçerlidir bu. Torbalar dolusu yiyeceklerle eve geldiğinizi görseler de siz az yersiniz.

Çünkü bir kişisiniz.

***
Ama alan da bir, taşıyan da bir, yerleştiren de bir, ayıklayan da bir, pişiren de bir, yıkayan da bir, kurulayan da bir, yerine kaldıran da birdir.

Gene de yorulan onlardır.

***
Konu, bir tabakla açılır ama asıl söylemek istenilen bu değildir. Sanki yıllanmış bir kin vardır. Kusmanın zamanıdır.

***
Denizi gösterir, “İstanbul’da böyle manzara var mı?” der.

Manzaraya bakarsınız. Karaada’yı görürsünüz ve de birkaç tekneyi.

Hayalen Şemsipaşa’daki evinizden çıkar, sahile iner, sol tarafa bakarsınız. Önce Topkapı Sarayı’nı görürsünüz.

Sonra Haliç’i.

Biraz ilerde Galata Köprüsü.

Ve Galata.

Yani eski İstanbul.

Ve de Kılıç Ali Paşa Camisi, Salı Pazarı, Tophane.

Daha sonra Mimar Sinan Üniversitesi ile Tophane-i Amire arasında yer alan İstanbul Modern Sanat Müzesi.

Biraz ileride Kabataş ve Beşiktaş.

Ve tüm ihtişamı ile Dolmabahçe Sarayı.

Ve de Boğaziçi Köprüsü.

***
Denizin üzerinde trafik hiç eksik olmaz. Kum taşıyan gemicikler, kocaman tankerler, çok katlı kruvaziyerler.

Eminönü-Üsküdar, Kabataş-Üsküdar, Beşiktaş-Üsküdar arasında gün boyu gidip gelen eskinin Şirket -i Hayriye vapurlarına benzemese de gene de zevkle seyredeceğiniz yolcu vapurları.

Tekneler, motorlar, yatlar, balık tutan sandallar.

Eminönü – Harem arasında işleyen arabalı vapurlar.

Ve Kız Kulesi.

Bunların hangisi karşınızdaki Karaada'lı manzaraya benzer diye düşünürsünüz.

***
Düşündüğünüzü kendinize saklarsınız.

Paylaşmazsınız.

Hatta, “Siz hiç İstanbul Modern’in terasında oturup karşı sahile, örneğin Üsküdar’a bakarak bir kahve içtiniz mi?’ diye sormazsınız bile.

***
Akşamüzerleri Halikarnas’tan aşağıya doğru o şık insanların artık neden inmediğini düşünmezler.

Kalitenin düştüğünü bildikleri halde.

***
Biz dışarıdan gelenlerin “Bodrumluyu hor gördüğünü” söyler.

(Kendisi de dışarıdan gelmedir ya, neyse.)

Biz?

Biz mi hor görürmüşüz Bodrumluyu? O sırada kimleri hatırlamazsınız ki... Örneğin, Ahmet ve Güneş Berk, Avni Arbaş, Ayla Emiroğlu, Aynur Ünver, Binay Okurer, Birol Kutadgu, Burteçin ve Melike Güneri, Cahit ve Gönül Kayra, Can ve Saynur Gelendost, Cevat Sezer, Cevdet ve İhsan Kudret, Devlet İzbudak, Dilek Adısanlı, Doktor Alim ve Perizat Ekinci, Erdoğan ve Sümer Kayalar, Ertin ve Sezgin Akgüç, Fethi ve Melahat Arda, Fuat ve Müheyya İzer, Fuat ve Sümer Taşhan, Gülben Ananias, Güler Duru, Güler Emiroğlu, Gündüz Kayra, Günseli Tamkoç, Güngör ve Güray Tekçe, Güzin Özipek, Haluk ve Lale Anat, Haluk ve Sema Özşen, Hans ve İlknur Himmelsbach, Harun Türkeş, Haşim Birkan, Ilhan ve Edibe Berk, İsmali ve Tangör Kaygısız, İsmail Hakkı ve Şennur Bayram, Lütfü ve Neriman Orkut, Mazhar Vardar, Mehmet Sönmez, Melda Kaptana, Melih ve Lale Birsel, Merih ve Sevil Karabağ, Mina Urgan, Mithat Kefeli, Murat Balkan, Murat ve Oya Zaim Katoğlu, Muzaffer Erenus, Mücap ve Filiz Ofluoğlu, Mümtaz ve Sevinç Karasapan Soysal, Münir ve Fatma (Mansur) Coşar, Müntakim Ökmen, Necdet ve Mina Tezel, Orgül Anar, Orhan ve Nevra Özbatur, Özcan Onur, Rezin Casher, Sadun ve Oda Bora, Sevim Göktekin, Sudi ve Gündem İlkorur, Şarık ve Daçya Kurtaran, Şükran Artunkal, Taylan ve Saadet Emcioğlu, Turan ve Türkan Erol, Tülin Erengüç, Ülker Erginsoy, Üzeyir ve Yaprak Çetinkaya, Vahide Adısanlı, Victor Ananias, Victor (Vitito) Ananias, Wolfgang ve Hiltrud Kappis, Yaman Olgaç, Yavuz ve Nilgün Boyacıgil, Yüksel Akbuğ, Zerrin Ulusman, Zühtü Müridoğlu.

Bu saydıklarım mı hor görürmüş Bodrumluyu?

1917 doğumlu olan Cahit Kayra çok değerli bir maliyecidir. OECD’de büyükelçilik, Bülent Ecevit döneminde iki kez bakanlık yapmıştır. Mesleki kitaplarının yanında öykü kitapları da vardır ve öykü kitaplarında Bodrum’u anlatır. (Bodrum Üzerine Çeşitlemeler, Romantik Bir Karga, Hoşça Kal Bodrum, Bir Mavi Yolculuk Seyir Defteri)

Şimdi gelin bu Cahit Karya için, “Bodrumluyu hor görürdü” deyin.

***
İlhan Berk’i suçlar.

Önüne bakarak geçtiği için.

Hiç düşünmez ki her insanın bir yaradılışı vardır.

Kimisi el sallar.

Kimisi gülücükler saçar.

Kimisi de önüne bakar.

***
Neden bu kadar saldırgandır?

Vardır bir nedeni.

Kıskançlık adamı hem saldırgan

hem kaba yapar.

***
Daha çok şey söylemiştir.

Sohbet uzayıp gitmiştir.

Eğer buna sohbet denirse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder