Bana rağmen inşaat yürümedi.
Müteahhitten devir aldığımda inşaat 7 aylıktı. 22 ay da ben emek verdim. Toplam 29 ay sürdü.
Tabii bu durumda tüm fiyat artışlarından etkilendim ve iki yüz elli bin liraya mal olacak ev, tam on katına, iki buçuk milyona mal oldu. O tarihte bu para çok büyük paraydı.
***
İnşaat sırasında insanlar birbirlerinden malzeme alırlardı.
Örneğin çimento.
O yıllarda çimento belediyeden alınırdı. Adınızı yazdırır, sıranızın gelmesini beklerdiniz. Buna rağmen, eğer komşunuz sizden çimento isterse birkaç torba verirdiniz. Burada sizin de menfaatiniz vardı. Çünkü bekleyen çimento eğer bir de yağmur nedeniyle rutubet almışsa değerinden çok şey kaybederdi.
Ama eğer usta isterlerse işin rengi değişirdi. Çünkü usta vermenin riski büyüktü. Nitekim, Manzara Oteli'ni yapanlar benim doğrama işlerimi yapan Çineli Mehmet ustayı iki hafta için yalvar yakar almışlar ve bir daha geri vermemişlerdi.
Bu yüzden zararım çok büyük olmuştu. Çünkü gerekli olan tüm ahşaplar aylar öncesinden alınmış, Mehmet ustaya teslim edilmişti. Ama ayrılık sırasında, Mehmet usta bana çok az ahşap vermişti. Onların da bir kısmı kullanılmaz haldeydi. Özellikle dikmeler eğrilmişti.
Ve sonuç olarak yeni bir doğramacı ustası aramak zorunda kaldım. Yeni bir usta demek yeni bir pazarlık demekti.
Ali Girgin’le anlaştım. Ali İzmir’e gidecek gerekli olan ahşabı alacaktı. Ahşabın fiyatı üç kat artmıştı.
***
Bir gece uzun uzun düşündüm. Ve ertesi günü istanbul’a hareket ettim. Sevgili dostum Valantin Kent beni Bedesten’e götürdü. Altın kordonumu, pırlanta yüzüğümü ve inci kolyemi satmak için.
Babamın pırlanta yüzüğü ile ikinci katın merdivenini, ciciannemin altın kordonu ile de ikinci katın yerli dolabını yaptırdım.
O zaman üzülmüştüm. Ama sonra üzülmedim. Çünkü o ev bana çok şey ödedi. Her şeyden önce o ev benim sığınağım oldu.
Pek çok ailevi üzüntülerimin kavgasını Bodrum yollarında yaptım. Bodrum'a varınca, üzüntülerimi garajda bırakır güzel evime taşımazdım. Dönüşte garajda bıraktığım üzüntülerimi geri alır, yol boyunca kavgamı sürdürürdüm.
Hani, "duvarların dili olsa da söylese" derler ya. Ah! Bir de, "yolların dili" olsa.
Ben hep başkaları için üzüldüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder