Bugün o evin yerinde beton bir apartman var. Bu apartmanın dört numaralı dairesinde oturuyorum ve kapıdan içeri girince büyükçe olan antreyi doğduğum evin sofası olarak hayal ediyorum. Hatta çoğu zaman misafirlerime, "işte ben burada dünyaya geldim" diyorum.
Söylendiğine göre doğduğum yıl kış çok olmuş.
Beni Ebe Müberra hanım dünyaya getirmiş. Ebe Müberra hanım, Dr. Mahmud Ata'nın yanında çalışırmış. Kadıköy'ün ünlü bir ebesiymiş.
Ebemin resmi var bende. Çok şık ve zarif bir hanım Ebe Müberra hanım. Resmi gören "ebe" demez. Yakası ve kolları kürklü bir manto giymiş. Mantonun boyu biraz kısa. Altından, bir karış, elbisesi veya etekliği görülüyor. Bugünün modası ile örtüşen bir kıyafet. Başında kenarlı bir şapka var. Yüksek topuklu ayakkabılarının üzerinde yan duruyor. Ellerini kavuşturmuş. Eldivenleri var. Açık renk. Ama giymemiş. Tutuyor. Sol kolunun altında da yassı bir çanta.
Tarih, fotoğrafın arka yüzünde. 6 Mart 1932. Ön yüzüne ise "1932 Kraliçesi" demiş. Gerçekten kraliçe gibi. Fotoğrafın altına Müberra Suat diye imza atmış. Suat, önce (d) ile yazılmış sonra (t)'ye çevrilmiş.
"Th. Servanis" çekmiş fotoğrafı. Fotoğraf kahverengi tonda.
Ben doğduktan dört yıl sonra bu fotoğrafı bize verdiğine göre demek ki Müberra hanım bizimle ilişkisini kesmemiş. Belki de aile dostumuz. Bilmiyorum.
Ben yukarıdaki sofada dünyaya gelirken babam aşağı katta bekliyormuş. Mucu amcamın karısı Has teyze babama seslenmiş. "Hakkı bey, bir kızın oldu" demiş. Babamın kahkahası duyulmuş.
Babam kız çocuk severdi.
***
Benim adım hazır değilmiş. Anneme pek çok öneri gelmiş, ama annem hiçbirini beğenmemiş.
Ağabeyimin adını Fahri Başçavuşoğlu koymuş. Fahri ağabey, Sıvas'ta Maarif Müdürü. Aile dostumuz. Ağabeyim dünyaya geldiğinde ona sormuşlar. Fahri ağabey telgrafla cevap vermiş: "Şenlendi yuvalar doğunca Oktay, Ankara oldu Türk'e Kurultay".
Ebced hesabı ile 1925.
(Ebced hesabı Arap, Fars, Türk edebiyatında tarih düşürmede, muammalarda ve gizli bilimlerde kullanılan Arap harflerinin sayısal değerine dayanan hesap sistemi.)
Ağabeyim, 28 Ekim 1925'de, Ankara'da, öğle vakti dünyaya gelmiş. Annem, "Cumhuriyet Bayramı'nın topları atılıyordu" derdi. Bu nedenle ağabeyime sadece Oktay değil Cumhur adı da verilmiş.
Annem, benim adımın Oktay'la ahenkli olmasını istermiş. Fahri ağabeye bir kere daha müracaat edilmiş. Fahri ağabey, "Olcay" demiş.
***
Ben adımı çok severim. Kendime çok yakıştırırım. Sanki benim adım Olcay'dan başkası olamazmış gibi gelir.
Yalnız bir şeyi hâlâ merak ederim. Benim adım, doğduktan ancak üç ay sonra konabilmiş.
Acaba bu üç ay zarfında beni nasıl çağırmışlar?
Annem hatırlamadığını söylerdi.
***
Ben adımı sevdiğim gibi doğduğum ayı ve günü de severim. 14 Eylül. Bana şiir gibi gelir.
Oktay Akbal, yıllar önce, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki Evet / Hayır başlıklı köşe yazılarının birinde, "Eylül bir ay değil, bir mevsimdir" diye yazmıştı.
***
Ben, ağabeyimden üç yıl sonra dünyaya gelmişim.
İlk armağanı da ondan almışım.
"Sidik şişem kardeşimin olsun" demiş.
***
Bizim ailede herkes açık renk olduğu halde ben esmer olmuşum. Kız kardeşim Hatice, herhalde babamdan duymuş olacak ki, annemin ağabeyime hamile iken ayvaya, bana hamile iken de kahveye aşerdiğini söyledi. Tevekkeli değil ağabeyim kumral ben esmer.
Orhan Veli'nin Kitabe - i Seng - i Mezar şiirindeki Süleyman Efendi'nin nasırından çektiği gibi ben de esmerliğimden çok çektim. Herkes bana bir isim taktı. Karafatma, zeytin çekirdeği, karabiber, bostan patlıcanı, börtü böcek, vesaire. Bu isimlerden yalnız karabiber olanına cevap verirdim. Mucu amcam öğretmişti. "Karı kürekle atarlar, biberi böyle ekerler" derdim. "Böyle ekerler" derken de baş parmağımla işaret parmağımı birleştirir, biber eker gibi yapardım.
***
Bir de, bizim ailede benim gibi kısa boylu yok. Çünkü annem bana hamileyken fıtık olmuş. Tabii ameliyat edememişler. Korse vermişler. Annem her ay bir düğmesini gevşetirmiş korsenin. Ancak bu kadar uzamışım. 1.55.
Tuhaftır ben kendimi hiç kısa boylu gibi görmedim. Belki de dik yürüdüğüm için. Ankara'da,19 Mayıs törenlerindeki resmi geçit sırasında, tribünlerde oturan yakınlarım, herhalde bu yüzden olacak, o kalabalık içinde beni farkederlerdi.
***
Annem beni doğurmayı hiç istememiş. Bunun için de her çareye başvurmuş. Örneğin, Üsküdar'daki evde herkes uyuduktan sonra aşağı kattan yukarı kata şilte taşırmış. Hatta suya tentürdiyot damlatıp içtiği bile olmuş.
Ama ben inat etmişim gelmişim.
İyi mi etmişim bilmiyorum.
***
Ağabeyim ve ben, tüm çocuk hastalıklarını geçirmişiz. Ben altı aylıkmışım ağabeyim üç buçuk yaşında, zatürree olmuşuz.
Üsküdar'daki evde, annem bir odada benimle, ciciannem diğer bir odada ağabeyimle zor günler geçirmişler.
Telefon yok.
Araba yok.
Doktorumuz Dr. Derviş Kadri Dirim Kadıköy'de oturuyormuş. Hastalığın seyrine göre haber veriyormuşuz. O da geliyormuş.
Birgün, kendiliğinden çıkagelmiş.
Dışarıda diz boyu kar.
Derviş Bey at üzerinde.
Ciciannem pencereden doktoru görünce sevincinden delirecek gibi olmuş.
Böyle anlatırdı.
Olcay teyzeciğim,
YanıtlaSilÖncelikle yazınızdaki soruya yanıt vereyim...
İyi etmişsiniz, iyi ki doğmuşsunuz.
Bugün İstanbul'da poyraz fırtınası var. Serin bir rüzgar esiyor, güneş bulutların arkasına saklanınca insan ürperiyor. Bu sabah evden çıktığımda içimde değişik bir his vardı. Önce Pazar günü işe gitmenin verdiği his sandım. Sonra Büyükçekmece gölünün yanında geçerken, güneş bir görünüp bir saklanırken ve gölün üstü ürperirken anladım o hissi. Eylül ayı geliyordu. Ve hatta İstanbul'a bir hafta erken gelmiş gibiydi bugün...
Eylül bir ay değil bence de, bir mevsim...
Doğduğum ay olmasının yanı sıra canım anneannemi kaybettiğim ay da eylül ne yazık ki.. Ama Eylül'ü seviyorum.
Bu Eylül Bodrum'da buluşacağız sizinle...
Daha beraber nice Eylüllere...
Sevgilerimle....
Yaprak Çetinkaya
Canım Yaprak'cığım, Seninle İnternet'te ve Facebook'ta yazıştığımız gibi Blog'larımızda da yazışıyor olmamız çok güzel. Evet, Eylül ayının gelmesine ramak kaldı. Sen bunu doğanın renk değiştirmesinden hemen anladın. İçin aydınlandı, değil mi ? Anneannenin ölmesi seni ne kadar çok üzüyor biliyorum. Bunun Eylül ayında olması seni daha da çok üzüyor. Ama belki de anneannen senin en sevdiğin ayda ölmeyi istemiş olamaz mı ? Bu konularda bilmediğimiz ne kadar çok şey var. Sen Eylül'ü sevmeye devam et Yaprak'cığım ve bir Eylül çocuğu olmanın ayrıcalığını yaşa. Ben öyle yapıyorum. Yalnız bu Eylül'de değil tüm Eylüllerde beraber olalım.
YanıtlaSilOLCAY AKKENT tarafından 19.1 EYLÜL BİR AY MI, YOKSA BİR MEVSİM Mİ ? hakkında saat: 12:51
Anneannem giderken bana çok değerli birşey bıraktı, ben üzülmeyeyim, çok ağlamayayım diye... Yağmur'un içimde olduğunu da Eylül'de öğrendim ben. O yüzden de hiç ağlamadım o günlerde. Hep sağlam durdum, içimdeki 2 haftalık Yağmur'a birşey olmasın diye.. O yüzden hala zaman zaman ağlarım, o gün içimde tuttuklarımı...
YanıtlaSilCanım Yaprak'cığım, anneannenden çok değerli bir armağanı olarak kabul ettiğin evladınla süre gelen mutluluğunun ömür boyu devam etmesini diliyorum.
YanıtlaSilSana ve sevgili eşin Üzeyir'e can veren ve ailenin diğer bireylerini de süsleyen Yağmur'cuk, günü geldiğinde, kendisinin ne kadar değerli bir armağan olduğunu öğrenecektir.
Ağlamak ise hepimiz için bir ihtiyaçtır.
Bazen insan hiçbir neden yokken de ağlayabilir ve bu gözyaşlarını birine akıtabilir. O biri her zaman içinde yaşattığı biridir. Sanki onun için ağlamaktadır. Hayır o başka bir şey için ağlamaktadır. Ama O'na ağlamaktadır.
Dertleşmek gibi bir şey.
Bugün Pazar. Gene erken kalktım. Saat 08.00 gibi denizde olmak istiyorum.
YanıtlaSilKoca Kumbahçe Koyu. Bir ben bir de deniz. Dubalara doğru yüzerken sen geldin aklıma.
01 Eylül sabahı Bodrum'da olacaksın. Ama benim o sabah çarşıda çok işim var. Ziyanı yok. Gece giderim. Yanıma bir de köpüklü şarap alırım. Şerefe...
Ne demiştim bir yazımda, Boynuna sarılırım. Öperim, öperim, öperim seni."
Başlamaz mıyım ağlamaya.
Denizin ortasında.
Şu güzel Pazar sabahında.
"O yüzden hala zaman zaman ağlarım, o gün içimde tuttuklarımı..." diyordun yukarıdaki yorumunda.
Ben de herhalde çok tutmuşum seni içimde.
Eylül bir ay mı yoksa bir mevsim mi? Bence de bir mevsim... Mehmet Rauf'un unutulmaz romanı "Eylül"ü de hep anımsatır bana. Yaprak'ın yorumunu ve senin cevabını okudum. Eylül'de doğanlar özel insanlar mı oluyorlar acaba? Yazılarını çok seviyorum, sanıyorum defalarca, defalarca okuyacağım. Hep Üsküdar'daki konağı, o günleri canlandırmaya çalışıyorum kafamda.
YanıtlaSilSema'cığım, anılarımı okumaya başladığını, çok iyi bir okuyucu olduğunu, severek okuduğunu biliyorum. Bilmediğim özel bir insan olup olmadığım. Eğer sen diyorsan teşekkürlerimle kabul ediyorum.
YanıtlaSilÇok değişik, çok güzel. Neden geç haberim oldu?
YanıtlaSilBu gece nerden buldum sizi bilemedim. Ama iyi ki buldum.
Sevgiler...
Güzin Gürelman
Sevgili Güzin Gürelman,
YanıtlaSilHayatta hiçbir şey geç değildir.
Demek ki beni bulmanızın zamanı dün geceymiş.
Sevgiler,
Olcay
"Geç buldum, çabuk kaybettim" diye mırıldandım.
YanıtlaSil