1987'de serbest (Free Lance) çalışmaya başladım. Bu nedenle Bodrum'da daha uzun süreler kalma olanağım oldu. 1996'dan bu yana da altı ay Bodrum'da, altı ay İstanbul'da oturuyorum. Bu uzun kalışlar sayesinde yeni insanlar tanıdım. Bazılarıyla daha sık bazılarıyla daha seyrek beraber oldum.
Günseli Tamkoç'u ilk kez bir döşemeci dükkanında görmüştüm. Kim olduğunu bilmiyordum. Ama içimden "kim bu" demiştim. Vardır böyle insanlar. Adama, "Kim bu?" dedirtir.
Bodrum'a bir gidişimde Edibe Berk ve Sevim Göktekin tanıştırdı bizi. Günseli, kollarına gümüş bilezikler, parmaklarına gümüş yüzükler takan, kırmızı ruj süren, güzel gülen, kısa beyaz saçları kendisine çok yakışan, hoş bir kadındı.
Bizi arabası ile civardaki güzel yerlere götürürdü. Yol boyunca yalnız ağaçları, çiçekleri, eski taş binaları değil; okuduklarımızı, izlediklerimizi, gözlediklerimizi de konuşurduk. Ben İstanbul'dan dolu dolu giderdim ve orada dolu dolu bir Günseli bulurdum. Lafımız hiç bitmezdi.
Günseli 1921 yılında Ankara’nın Kalecik İlçesi’nde Dr. Hilmi Tamkoç’un kızı olarak dünyaya gelmiş. Orta okulu Arnavutköy Kız Koleji'nde, liseyi İzmir Kız Lisesi'nde okumuş. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olmuş.
İzmir Kız Lisesi’nde okurken o tarihte, İzmir Kız Lisesi'nde okuyan Nermin Suley ile arkadaş olmuş.
Nermin (Suley) Abadan Unat, anılarını yazdığı "Kum Saatini İzlerken" kitabında, öğretmenlerini ve özellikle sınıf arkadaşlarını, çok güzel anlatır:
"... Nedense 9 A sınıfı bana daha üstün kaliteli bir sınıf gibi görünüyordu. Nedeni galiba o sınıfta kendilerinden birçok şey öğrenebileceğim kızların bulunması idi. Bu kızların başında günümüze dek arkadaşlığımız hemen hemen aralıksız sürmüş olan Mübeccel Belik (daha sonra Türkiye'nin ünlü sosyoloji ve şehircilik uzmanı Profesörü olan Mübeccel B. Kıray), İstanbul'daki Arnavutköy Kız Koleji'nden naklen gelmiş olan Günseli Tamkoç, (...) Karşıyaka'lı bir doktorun kızı Güner İçsezen, "Kınalı Yapıncak" lakabını taktiğimiz, kızıl saçlı Türkan ve müşfik Perihan yer alıyordu.
Bu gruba üye olabilmek başlıca emellerimden biri idi. Tabii bu dostluklar gençliğimize rağmen o kadar çabuk gelişmedi, fakat bir yıl sonra ben de bu halkanın ayrılmaz bir parçası olmuştum...
Grubumuzun bilgi ve prestij açısından iki kutbu vardı: biri matematiği ve rasyonel düşünce tarzı ile kendini tanıtmış bulunan Mübeccel Belik namı diğer Beco, diğeri İngiliz dilindeki hakimiyeti, zarafeti ve kuvvetli kalemi ile tanınan Günseli Tamkoç. Grubun diğer üyeleri Türkan, Güner, Nerime, Perihan ve ben bu iki önderin doğrultusunda hareket ederdik..."
![]() |
Soldan sağa: Nermin (Suley) Abadan Unat, Türkan (Özer) Erkin, Günseli Tamkoç, Perihan Perçin, Nerime Elbe ve Mübeccel (Belik) Kıray. Bozyaka Hatırası, 1939 |
Günseli, Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne bağlı olarak kurulan Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde ve Sağlık Bakanlığı Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü'nde çalışmış.
1960 yılında Birleşmiş Milletler Bursu ile ABD'ye gitmiş. Michigan Üniversitesi'nde Sosyal Hizmetler alanında master yapmış. 15 yıl North ve South Carolina'daki üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışmış. Emekli olduktan sonra çeşitli uluslararası seminerlere katılmış. 1984 yılında yurda dönmüş. Bodrum'a yerleşmiş.
Ben Günseli'yi 1990 yılında tanıdım. İlk gezimiz, 30 Mart 1990'da Ören, Çökertme, Mazı ve Kızılağaç, 20 Ekim 1990’da Labranda ve Alinda, 30 Ekim 1990’da Stratonikea, 24 Ekim 1991’de Euromos ve Heraklia, 13 Kasım 1993’te Mandalya Koyu, 16 Ekim 1995’te Dalyan, İztuzu ve Caunos. Ve unutulmaz Akyaka gezisi. Ve de diğerleri.
Günseli, Nermin Abadan Unat'ın önerisiyle, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Bodrum Şubesi'ni kurdu ve ilk başkanı oldu.
Günseli'nin Bodrum'da Barış Kooperatifi'nde evi vardı. Doktor olan babası sonradan Çeşme'ye yerleştiği için kardeşi Metin Tamkoç ile Çeşme'de birer ev yapmışlardı.
Metin bey, uzun yıllar Amerika'da öğretim görevlisi olarak çalışmış sonra emekli olmuş. Karısı Gülay ile altı ay Amerika'da, altı ay Çeşme'de oturuyordu. Üçüncü kardeşleri "On the Road To Baghdad" adlı kitabın yazarı olan Güneri Gün, Amerika'da yaşıyordu.
Günseli, 5 Nisan 1996'da Edibe Berk'i, Sevim Göktekin'i ve beni evinin açılışı için Çeşme'ye götürdü. Bizi her gün gezdirdi. Ildır'da balık, Altın Yunus'ta dondurma, Alaçatı'da kumru yedik. Pırlanta koyu'nda çiçek topladık. 18 Nisan'da Priene üzerinden Bodrum'a döndük. Yol üzerindeki tarlalardan enginarlar satın aldık.
Gene çocuklar gibi şendik.
Telefon eder, "Olcay yola çık, geçerken seni alacağım" derdi. Bu ses kulağımdan hiç gitmeyecek.
Rahibe Teresa'nın, "her insanda Tanrıyı görüyorum" dediğini kendisine söylediğimde, "sen böyle düşünmüyor musun" demişti. "Tanrı içimizde" derdi. Hatta, bir adım daha atar, "Tanrı biziz" derdi.
Edibe Berk, Sevim Göktekin, Vahide ve Dilek Adısanlı, Rezin Casher, Sezgin Akgüç, Ülker Erginsoy, Yüksel Akbuğ ve ben ... Bir sevgi çemberiydik. Ve bu hep böyle sürecek zannetmiştik.
Yaşama sevinciyle dolu olan Günseli, ilerlemiş yaşına rağmen 1991 yılında, kapılarını çevre ve insan ilişkileri konulu araştırma ve tartışmalara açmış olan İngiltere’deki Schumacher Collage’da altı haftalık bir kursa katılmış, böylece çevrebilim konusunda çıkan yeni dergi ve kitaplarla dostluğunu derinleştirmişti.
İzmir'deki Ağaçkakan Dergisi'nde yazıları çıkardı. Son olarak Eko Feminizm üzerine bir kitap hazırlıyordu. Anılarını yazmaya başlamıştı.
Kadınlar Derneği’nin çevre sorunları paneline konuşmacı olarak çağrılmış, “Ekolojik Benlik Geliştirme” konusunda hazırlık yapma fırsatı bulmuştu. 1992 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) düzenlediği 21. Yüzyıla Doğru Çevre Sorunları Paneli’nde “Derin Ekoloji’nin Felsefi Tekelleri” başlıklı bir konuşma yapmış, bu konuyu ilk defa kamuoyuna sunmuştu.
Ben Günseli'yi 1990 yılında tanıdım. İlk gezimiz, 30 Mart 1990'da Ören, Çökertme, Mazı ve Kızılağaç, 20 Ekim 1990’da Labranda ve Alinda, 30 Ekim 1990’da Stratonikea, 24 Ekim 1991’de Euromos ve Heraklia, 13 Kasım 1993’te Mandalya Koyu, 16 Ekim 1995’te Dalyan, İztuzu ve Caunos. Ve unutulmaz Akyaka gezisi. Ve de diğerleri.
Günseli, Nermin Abadan Unat'ın önerisiyle, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Bodrum Şubesi'ni kurdu ve ilk başkanı oldu.
Günseli'nin Bodrum'da Barış Kooperatifi'nde evi vardı. Doktor olan babası sonradan Çeşme'ye yerleştiği için kardeşi Metin Tamkoç ile Çeşme'de birer ev yapmışlardı.
Metin bey, uzun yıllar Amerika'da öğretim görevlisi olarak çalışmış sonra emekli olmuş. Karısı Gülay ile altı ay Amerika'da, altı ay Çeşme'de oturuyordu. Üçüncü kardeşleri "On the Road To Baghdad" adlı kitabın yazarı olan Güneri Gün, Amerika'da yaşıyordu.
Günseli, 5 Nisan 1996'da Edibe Berk'i, Sevim Göktekin'i ve beni evinin açılışı için Çeşme'ye götürdü. Bizi her gün gezdirdi. Ildır'da balık, Altın Yunus'ta dondurma, Alaçatı'da kumru yedik. Pırlanta koyu'nda çiçek topladık. 18 Nisan'da Priene üzerinden Bodrum'a döndük. Yol üzerindeki tarlalardan enginarlar satın aldık.
Gene çocuklar gibi şendik.
Telefon eder, "Olcay yola çık, geçerken seni alacağım" derdi. Bu ses kulağımdan hiç gitmeyecek.
Rahibe Teresa'nın, "her insanda Tanrıyı görüyorum" dediğini kendisine söylediğimde, "sen böyle düşünmüyor musun" demişti. "Tanrı içimizde" derdi. Hatta, bir adım daha atar, "Tanrı biziz" derdi.
Edibe Berk, Sevim Göktekin, Vahide ve Dilek Adısanlı, Rezin Casher, Sezgin Akgüç, Ülker Erginsoy, Yüksel Akbuğ ve ben ... Bir sevgi çemberiydik. Ve bu hep böyle sürecek zannetmiştik.
Yaşama sevinciyle dolu olan Günseli, ilerlemiş yaşına rağmen 1991 yılında, kapılarını çevre ve insan ilişkileri konulu araştırma ve tartışmalara açmış olan İngiltere’deki Schumacher Collage’da altı haftalık bir kursa katılmış, böylece çevrebilim konusunda çıkan yeni dergi ve kitaplarla dostluğunu derinleştirmişti.
İzmir'deki Ağaçkakan Dergisi'nde yazıları çıkardı. Son olarak Eko Feminizm üzerine bir kitap hazırlıyordu. Anılarını yazmaya başlamıştı.
Kadınlar Derneği’nin çevre sorunları paneline konuşmacı olarak çağrılmış, “Ekolojik Benlik Geliştirme” konusunda hazırlık yapma fırsatı bulmuştu. 1992 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) düzenlediği 21. Yüzyıla Doğru Çevre Sorunları Paneli’nde “Derin Ekoloji’nin Felsefi Tekelleri” başlıklı bir konuşma yapmış, bu konuyu ilk defa kamuoyuna sunmuştu.
![]() |
MÜŞERREF HEKİMOĞLU 17 Temmuz 1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki ANKARA…ANKA… köşesinde Profesör Ruşen Keleş’in Derin Ekoloji’yi ders kitabı olarak okuttuğunu yazıyor. |
“Ölümünden iki ay önce” dedim, değil mi?
Günseli 8 Temmuz 1998’de öldü. Halbuki gelecek için ne hayaller kuruyordu. Örneğin, Gökçebel Köyü’nde arsa alacak, ev yapacaktı.
Gökçebel Köyü’nün Mezarlığı’na gömüldü.
Günseli, beş yıl önce Amerika'da, boynundan bir bez aldırmıştı. Altı ayda bir kontrol için İzmir'e gidiyordu. Hep iyi haberlerle gelirdi. Ama bu kez bezin alındığı yerde bir şişlik vardı. İlaç tedavisi yapılacaktı.
27 Haziran'da İzmir'den aradı. İyi değildi. Hatta konuşamıyordu. "Doktor hastanede yatırmak istemiyor. Mikrop kapmamdan korkuyor. Balçova'da Princess Otel'de kalacağım. Gelir misin?" dedi. "Gelirim" dedim.
30 Haziran'da Bodrum'dan İzmir'e hareket ettim. Doktorun verdiği ilaç, şişi yok etmişti ama Günseli de yok olmak üzeriydi. Kan ve trombosit veriliyordu. Lökosit bir türlü yükselmiyordu.
Otelde 3 gün kaldık. Sonra doktorunun müsaadesiyle, 3 Temmuz Cuma günü, yeni ilaçlarımızla, Çeşme'ye döndük.
Çeşme'de bir sağlık merkezi yoktu. İğne yapacak adamı bile zor bulduk. İstanbul'a, Florance Nightingale'e gitmeye karar verdi. Ben de destekledim. Çünkü İzmir'deki doktora telefon ederek, hangi ilacı bırakıp hangi ilacı alacağımızı sorarak, iyileşmesine olanak yoktu. Klinik bir tedaviye ihtiyacı vardı. Ateşi 39'a çıkmıştı.
İzmir'deki doktoru da İstanbul'a gitmesini uygun buluyordu.
5 Temmuz Pazar günü kardeşi Metin Tamkoç'la beraber 16.15 uçağına bindirdik.
O, İstanbul'a gitti. Ben, Bodrum'a döndüm.
Pazartesi akşamı ben konuştum. Salı akşamı Fatma Mansur konuştu. Çarşamba sabahı öldü. 8 Temmuz 1998.
ÇYDD’nin Günseli’den sonra başkanı olan Hatice Yücel, Yukarı Gökçebel Mahallesi, Köyiçi mevkiinde bulunan, yardımseverler tarafından onarılmış, eski Muhtar Odası’nı Çağdaş Okuma Odası yapmak istediklerini, sponsor bulma konusunda yardımcı olup olmayacağımı sorduğunda olurum demiştim. Bunu derken OASİS Alışveriş ve Eğlence Merkezi’nin Genel Müdürü Mazhar Vardar’ı düşünüyordum.
"1 Eylül Dünya Barış Günü"nde Günseli için Gökçebel'de bir anma günü düzenlendi. Günseli'nin erkek kardeşi Metin Tamkoç ve eşi Gülay Çeşme'den bu tören için geldiler.
Çok güzel bir kalabalık vardı. Gökçebel İlkokulu'nda toplandık. Günseli Çeşme'ye gitmeden bu okulu ziyaret etmiş, öğrencilerle söyleşiler yapmış, onlara doğa ile ilgili bilgiler vermiş ve birlikte ağaç dikmişler. Okulun giriş kapısının yanındaki panoya o gün çekilmiş olan fotoğraflar yerleştirilmişti. Tabii bir demet de begonvil vardı.
Hava çok güzeldi. Tören bahçede yapıldı.
Ben, bu çok anlamlı güne Günseli Tamkoç için hazırladığım üç pano ile katıldım.
Bu panoların hazırlanmasında:
OASİS Alışveriş ve Eğlence Merkezi Genel Müdürlüğü’nde çalışan elemanlara (emekleri için),
Cingöz Color’dan Hasan Yavuz’a, Gençlik Kırtasiye – Copy Center’dan Aslan Ovalıceylan’a, Han Cam’dan Seyithan Durgun’a, (bana katlandıkları için),
Yarımada Gazetesi’nden Yaprak ve Üzeyir Çetinkaya’ya (destekleri için) teşekkür borçluydum.
Doğal olarak en büyük teşekkürüm sevgili Mazhar Vardar içindi. Çünkü okuma odasının elektrik tesisatını Oasis olarak üstlenmişti.
Hatice Yücel o gün önce çocuklara seslendi. Onlara Günseli'den neler öğrendiklerini sordu. Çocuklar anlattılar. Bizler duygulandık.
Günseli bizden ancak birkaç yüz metre aşağıdaki köy mezarlığında yatıyordu. Ve hepimize bu "inanılmaz" geliyordu.
Hatice Yücel sırayla herkese Günseli ile ilgili anılarını sordu. Cevaplar hemen hemen aynıydı. Demokrattı. Gerçekçiydi. Hatta dobra dobraydı. İnsanların ve doğanın dostuydu. Ondan çok şey öğrenmişlerdi. Onu çok özleyeceklerdi.
Hatice Yücel bana da sordu. Dedim ki:
Cemal Süreyya "Her ölüm erkendir" der. Bu deyiş en çok Günseli'ye yakışıyor. İlerlemiş yaşına rağmen hepimiz onun ölümünü çok erken bulduk. Günseli 77 yaşında bir gençti. Gülen, güzel gülen bir kadındı. Beyaz dişleri esmer tenine çok yakışırdı. Yaşama sevinciyle doluydu. Her yeşil alan ve her taş bina onundu. Sevdiği bir ağacı tekrar görmek için ve başkalarına da göstermek için kilometrelerce giderdi.
Çeşme'deki evi satmak, Gökçebel'de arsa almak ve üzerine ev yapmak istiyordu. Ölümünden dört gün önce bana bu evi tarif etti.
Yaşama bağlı her insan gibi onun da bazı korkuları vardı. Nitekim, 18 Ocak 1997 tarihinde bana Bodrum'dan gönderdiği kartta "İşte böyle. Ömür geçiyor. Yaşamaya doyulmuyor. Bu güzellikleri nasıl bırakacağız, gitme günü geldiğinde" diye yazmıştı.
İnanıyorum ki içindeki Tanrı, çünkü böyle derdi, "Tanrı hepimizin içinde" derdi. Evet! içindeki Tanrı onu bu dünyanın güzelliklerinden alıp, başka bir dünyanın güzelliklerine götürmüştür.
Anı yapmayı seven biri olduğumu bildiği için, İzmir'de, otelde, eşyalarımızı toplarken yüzüme baktı, "Bu da böyle bir anı" dedi. Sesinde hüzün mü vardı? Yoksa bana mı öyle gelmişti?
Günseli'nin ölümü yalnız benim değil, hepimizin acısıdır. Bu acıdan bazı dersler alalım diyorum. Örneğin birbirimize daha saygılı olalım. Birbirimize daha çok anlayış gösterelim. Birbirimizi daha çok bağışlayalım. Birbirimizi daha çok sevelim. Çünkü ölüm diye bir şey var.
Sevgili Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne, Sevgili Şennur Bayram'a, sevgili Gökçebelli'lere, sevgili öğrencilere, emeği geçen herkese ve bu törene katılan sizlere çok teşekkür ederim.”
Benden sonra da konuşanlar oldu. Lokma yedik. Toplu halde mezarına gittik.
![]() |
ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan ve ÇYDD Bodrum Şubesi Kurucu Üyesi ve Başkanı Günseli Tamkoç bir toplantının açılışında. Karia Oteli. Bodrum, 1991 |
![]() |
Günseli ile birlikte Yalıkavak Köftecisi'nde... |
![]() |
Yazan: Günseli TAMKOÇ Çeviren: Tülin ÖZEN – Mehmet ÖZEN Baskıya Hazırlayan: Prof. Dr. Nermin ABADAN UNAT ANKARA-2000 |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder