Kumbahçe Mahallesi'ndeki Zambak sokakta Şili'li Victor Ananias'ın da bir fırını vardı. Victor, taze öğütülmüş tam buğdaydan, mayasız ekmek yapardı. Yumuşak ekmeğe alışık olan Bodrumlular bu sert ekmeği pek sevmezdi. Ama Kibare Uslu, “Bir dilim yerdim karnım doyardı” diyor. Victor aynı zamanda Şili’de çok sevilen, Empanada adında sebze ile yapılan bir poğaça da yapardı.
Bugün bu fırınların hiçbiri yok. Ne acı.
***
Karadeniz Unlu Mamuller, yıllar sonra Atatürk Caddesi'nde bir şube açtı. Evime çok yakın olduğu için sabahları ekmeğimi oradan alıyorum. Geçen sabah Yusuf Şahin bana ezberden bir dörtlük okudu. "Bunu aklımda tutamam. Yaz da ver" dedim. Osman Şahin yazdı. Verdi.
Benim çok heyecanlandığımı gören Yusuf Şahin, "Bodrum'a dair kitapların hepsinde bu dörtlü vardır" dedi.
Eve geldim. Selçuk Erez'in "İstanköyaltı Bodrum" kitabının 28. ve 29. sayfalarında buldum.
İstanköy altı Bodrum
İki dükkan bir fürun
Peynir ekmek yiye yiye
kalmadı ağız, burun.
Mehmet Uslu ise bu dörtlüğün doğrusunu şöyle söylemiş:
İstanköy'ün garşısında Bodurum
İki dükkan bi fürun
Peynir ekmek yiye yiye
Ni ağız galdı ni burun.
***
Şimdi sırası gelmişken fırını olmadığı, fırıncı da olmadığı halde Ali Damar’dan da söz etmek istiyorum.
Ali Damar Bodrum’un Cuma Pazarı’na gelen bir pazarcı. Ve gerçek köy ekmeğini yapan birkaç kişiden biri. Kendi yetiştirdiği yerli buğdayı düşük devirli değirmende öğütüyor, elemeden tatlı maya tabir ettiği, kendilerinin yaptığı mayayı kullanarak ekmek yapıyor ve bahçesindeki taşfırında pişiriyor.
Ali Damar aynı ekmeği peksimet olarak da yapıyor. Süngerci peksimeti diye tabir edilen bu peksimetin içine çavdar unu koyuyor. Yokluk zamanlarında arpa unu koyarak da yapmış ve süngercilere satmış.
Eski yıllarda bu peksimeti süngercilerin hanımları eşleri için yaparlarmış. Üç-dört ay süren seferlerde besleyici olsun ve kolay yumuşasın diye içine mısır unu, bakla unu gibi birçok değişik madde katarlarmış. Sıcak su ile ıslatılmış bir beze sarıldığında üç beş dakika içinde pamuk gibi olurmuş.
Bazı süngerci aileleri yaptıkları peksimete kurutulmuş domates, çekirdeği alındıktan sonra kurutulmuş zeytin de koyarak besin değerini arttırırlarmış. Bunu pazarda satmak için değil, kendileri için yaparlarmış.
***
Şimdi sırası gelmişken fırını olmadığı, fırıncı da olmadığı halde Ali Damar’dan da söz etmek istiyorum.
Ali Damar Bodrum’un Cuma Pazarı’na gelen bir pazarcı. Ve gerçek köy ekmeğini yapan birkaç kişiden biri. Kendi yetiştirdiği yerli buğdayı düşük devirli değirmende öğütüyor, elemeden tatlı maya tabir ettiği, kendilerinin yaptığı mayayı kullanarak ekmek yapıyor ve bahçesindeki taşfırında pişiriyor.
Ali Damar aynı ekmeği peksimet olarak da yapıyor. Süngerci peksimeti diye tabir edilen bu peksimetin içine çavdar unu koyuyor. Yokluk zamanlarında arpa unu koyarak da yapmış ve süngercilere satmış.
Eski yıllarda bu peksimeti süngercilerin hanımları eşleri için yaparlarmış. Üç-dört ay süren seferlerde besleyici olsun ve kolay yumuşasın diye içine mısır unu, bakla unu gibi birçok değişik madde katarlarmış. Sıcak su ile ıslatılmış bir beze sarıldığında üç beş dakika içinde pamuk gibi olurmuş.
Bazı süngerci aileleri yaptıkları peksimete kurutulmuş domates, çekirdeği alındıktan sonra kurutulmuş zeytin de koyarak besin değerini arttırırlarmış. Bunu pazarda satmak için değil, kendileri için yaparlarmış.
Haluk Özşen, erkenden gittiği Cuma Pazarı’nda Ali Damar’dan aldığı ekmekten sabah kahvaltısında bir dilim yediğinde öğlene kadar acıkmadığını söylüyor.
Kibare Uslu’nun Victor Ananias’ın ekmeği için söylediği gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder