8 Nisan 2010 Perşembe

25.3.4.13 NEW YORK -1974

26 Mayıs'da Washington'dan New York'a hareket ettim.

Washington - New York arasını kara yolu ile yapmak istiyordum. Hem şehirler arası yerleşim alanlarını görmek, hem de yeşillikleri seyretmek hoş olacaktı. Ama otobüs pahalıydı ve benim elimde uçak bileti vardı.

Zeki ve Ayla gene Bayside'de oturuyorlardı. Ayla araba almıştı. Zeki artık ünlü bir beyin cerrahıydı. Park Avenue'da muayenehane açmıştı.

New York'da sadece altı gün kalacaktım. Çünkü elimdeki bilete göre 1 Haziran'da Atlantiği geçmek zorundaydım.

1970'de Amerika dönüşü Londra, Paris, Hameln ve Münih'e uğramıştım. Bu kez Oslo - Stockholm - Kopenhag'a gitmek istiyordum.

Türkiye'de Polonya asıllı Amerikalı bir aile ile tanışmıştım. Çok hoş insanlardı. Yıllarca, yazışmıştık. Telefon ettim. Bir günümü onlarla birlikte geçirdim. Güzel bir lokantada yemek yedik, sonra New York'un sokaklarında gezindik. Kendileri ve dünya ile barışık insanlardı. Bana, "bir otobüs bileti ile tüm New York'u gezebilirsiniz" demişlerdi.

Bu söz İstanbul için de geçerlidir. Örneğin, Üsküdar - Edirnekapı otobüsüne bindiğinizde ne kadar çok yer görürsünüz. Gülten (Akbay) 1983'de İstanbul'a yerleştiklerinde, "her gün başka bir otobüse biniyorum ve adını bile bilmediğim yerlere bir otobüs bileti ile gidiyorum" demişti.

***
Zeki, erkek arkadaşları ile, bir İngiliz'in işlettiği pub'da, haftada bir gün toplanıyorlarmış. Bana, "sen de gel" dedi.

Biraz kural dışı olacaktı ama uzak yoldan geldiğim için kabul edeceklerini söyledi.

Gazeteciler, sanatçılar, doktorlar, mühendisler, bahriyelilerden oluşan bir topluluktu. Hoş vakit geçirdik. Sonra hepsi sarhoş oldu. Karılarına telefon ettiler, hanımlar arabaları ile gelip kocalarını aldılar.

Bu her hafta böyle olurmuş.

***
Kısa bir süre önce New York'ta Serpico filmi oynamış. Serpico bir polis. Onun hayatı üzerine önce bir kitap yazılmış. Sonra filmi yapılmış.

Serpico, Zeki'nin hastası olmuş. Sadece hastası olmakla kalmamış, dostu da olmuş.

Kitabı New York'ta aldım. Filmi Kopenhag'da seyrettim.

Zeki'ye çok benzeyen bir aktör, filmde Zeki'yi canlandırıyordu.

***
1970'de Guggenheim Müzesini gezmeyi son güne bırakmıştım ve o gün müze kapalıydı. Çok üzülmüştüm. Eğer New York'a bir daha gelirsem şehir turuna Gugenhaim'dan başlayacağım diye kendime söz vermiştim.

O gün Ayla New Jersey'e gidecek, İstanbul'daki bir arkadaşının teknesine motor alacaktı. Beraber gidelim diye israr etti. Ama ben Guggenheim Müzesi'ne gitmek, özellikle, Alberto Giacometti ve Augusto Giacometti'nin retrospective sergilerini gezmek istiyordum.

Ayla'yı babası ile başbaşa bırakıp, 42. Cadde'de arabadan indim.

Karar vermiştim, o sokak bu sokak dolaşacak, kaybolduğum yerden taksiye binecek ve Guggenheim'a gidecektim.

New York'ta ilk kez yalnız kalmıştım. Tadını çıkarmak istiyordum.

Sonunda taksiye bindim.

***
O günlerde, dünyada petrol krizi vardı. Araplar fiatı arttırmışlar, batılılar şaşırıp kalmışlardı. Birden şoför ile bu konuyu konuşmaya başladık. Arada bir de kendime, "Türkiye'ye gidince Amerika'daki taksi şoförleri çok entelektüel diye anlatmaya kalkma, bu bir rastlantı" diyordum.

Gerçekten ciddi şeyler konuşuyorduk.

Şoför bana dikiz aynasından bakıyordu. Ben de aynadaki şoföre konuşuyordum.

Bir ara, çok dostça, "ne vesile ile Amerika'da bulunuyorsunuz" dedi.

Ben de, "Washington'a bir toplantı için geldim, New York'ta tatil yapıyorum" dedim.

"Tabii bu seyahatte kocanız sizi yalnız bırakmadı" dedi.

Bunu öyle bir tonda söyledi ki hani senin gibi bir kadını hiçbir koca bir kaç gün için bile olsa yalnız bırakmaz demek ister gibiydi.

Yalan söylemesini sevmediğim için, "ben evli değilim' dedim.

Direksiyonun başında arabasını süren ve benimle dikiz aynasında konuşan şoför, birden direksiyonu bıraktı, arkaya döndü, "ama buna hakkınız yok" dedi.

Dona kaldım.

Çünkü Üsküdarlı Sadettin (Bayav) dayım da aynen böyle söylerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder