O tarihte Fuat Köprülü Dışişleri Bakanı'ydı. Fuat beyin eşi Behice hanım da annemin canciğer dostu. Bir sabah Behice hanım bizde kahvede, ertesi saban annem Behice hanımda kahvede. Beyhan annesinden çok annemi seviyor. Behice hanım, büyükelçi hanımlarına verdiği çaya beni de davet ediyor. Hani bir zamanlar genç kızlar sosyeteye takdim edilirdi ya, işte öyle bir şey.
Gülten'den aldığım haberi hemen anneme naklettim. "Ben, birşey söylemem, kendin söyle" dedi. Ben de komşuya gittim, Behice hanıma telefon ettim. Böyle böyle dedim. Behice hanım da, "bir dilekçe ver, imtihana gir, kazanırsan alırlar" dedi.
Fena halde bozuldum. Eve geldim. Anneme, "işte dostunuz" dedim.
***
Behice hanımın dediği gibi yaptım.
Dilekçe verdim.
Beklemeye başladım.
Günler geçiyor, ne bir ses, ne bir nefes.
Anneme ağlaşıyorum.
Annem, "seni tahkik ediyorlardır" diyor.
"Bunu da nereden çıkardın" diyorum.
"Arkana adam takmışlardır" diyor.
"Arkama adam taksalar benim haberim olmaz mı" diyorum.
"Ruhun bile duymaz" diyor.
Çok kızıyorum.
***
Birkaç ay geçti. Artık ümidimi kesmiştim.
Bir akşam eve geldim.
Annemin rengi beyaz. Bir adam gelmiş. Beni sormuş. Akşama gene gelecekmiş. Ama sakın misafirimiz olmasınmış.
O tarihte telefonumuz yok.
Herkes habersiz geliyor.
Annemle bakıştık.
Yapacak bir şey yok.
***
Acele yemeğimizi yedik. Bekliyoruz. Kapı çalındı. Annem açtı. Orta boylu, zayıf bir adam, pat diye odanın ortasında bitti.
"Perdeleri kapatın" dedi.
Ödüm koptu.
Çekse vursa kimsenin haberi olmayacak.
Meğer adam beni aylardır takip ediyormuş. Annem başını sallıyor. "Ben sana demedim mi" demek istiyor. Çalıştığım yere, Sümerbank Alım ve Satım Müessesesi Müdürlüğü'ne gitmiş. Müdür Muavini Mustafa Cura beni öyle bir anlatmış ki, hangi bakkaldan, hangi kasaptan, hangi pastaneden alış veriş yaptığımı bildiği halde oralara gitmemiş, beni benden tahkik etmek için eve gelmiş.
Ayrıca çok müşterek dostlarımız varmış.
Öyle diyor.
Bana sorular sordu.
Aldığı cevaplardan memnun kalmış olmalı ki yeterli buldu.
Yalnız, tahkikat için bir iki isim vermemiz gerekiyormuş.
Annem, "Rahmi'nin ismini verelim" diyor.
O hemen, "Rahmi Paşa mı" diyor.
Adam bizimle ilgili her şeyi biliyor.
Annemin kuzeni General Rahmi Belgerden, o tarihte, Topçu Atış Okulu Kumandanı.
Bir isim daha verirsek iyi olurmuş.
Annem, "Aslan'ı söyleyelim" diyor.
O hemen, "Aslan Özügür mü" diyor.
Ağabeyimle benim resmimizi görmüş Aslan'ların aile albümünde.
Ama onlar kendisinin Milli İstihbarat Teşkilatı'nda çalıştığını bilmezlermiş.
Adam bizi hem şaşırttı, hem korkuttu.
Giderken de tembih etti.
Müşterek dostlarımıza ondan hiç söz etmeyeceğiz.
Bizde söz edecek hal mi kaldı?
***
Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanlığı'ndan haber geldi. NATO Dairesi'nde görüşme yapmak için bekleniyormuşum.
Beni bir bey karşıladı. İlk sözü, "Anneniz öğretmen mi" demek oldu. "Hayır" dedim.
Bu soruyu neden sorduğu sonradan anlaşıldı. Behice hanım vaktiyle öğretmenlik yapmış. Behice hanım her ne kadar telefonda bana, "dilekçe ver, imtihana gir, kazanırsan alırlar" demişse de, demek ki, birine, "arkadaşımın kızının dilekçesi ile ilgilen" demiş.
Behice hanım bu konuda ne anneme ne de bana bir şey söylemediği için ilgilenmediğini zannetmiştik. "Anneniz öğretmen mi" sözünden ilgilendiğini anlamış olduk. Tabii hemen teşekküre gittim.
***
O gün benimle mülakat yapan beyin Coşkun Kırca olduğunu işe başladıktan sonra öğrendim. O tarihte Coşkun bey, Fuat Köprülü'nün kızı Beyhan ile nişanlıydı.
20 Nisan 1954 tarihinde, Dışişleri Bakanlığı, NATO Dairesi'nde çalışmaya başladım.
Annem, "dikkatli ol" dedi.
"İşe başladıktan sonra da seni takip ederler" dedi.
"Yok daha neler" dedim.
Dedim ama, adamı aylarca ya bir ağacın altında ya da bir sokağın köşesinde gördüm.
Tabii anneme söylemedim.
"Ben sana demedim mi" demesin diye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder