16 Eylül 1985 Pazartesi

25.6.3 KAV ORMAN SANAYİ A.Ş.

Bazıları çok emek verdiğim çalışmamı ya uygulamadı ya da kendilerine göre uyguladı. Çünkü kuruluşlar para ile proje yaptırıyorlardı ama iş uygulamaya gelince yeni eleman almıyorlardı. Özel sektör, sekreterlerinden; devlet de mevcutlarından yararlanmak istiyordu.

Bazıları da emeğimin karşılığınıya geç verdi ya da hiçvermedi.

İlk projemi bir Koç Grubu olan Ram’a yaptığımı söylemiştim. İşi teslim etmiştim ama parayı bir türlü alamıyordum. Biraz “bugün git yarın gel” gibi olmaya başlamıştı. O günlerin birinde benim telaşla bir odadan çıkıp diğerine girdiğimi gören kalıplı kıyafetli bir beyefendi durumu anlayınca işe el koymuşve param hemen ödenmişti.

Aynı beyefendi, ayak üstü, KAV Orman Sanayii A.Ş.'nin Genel Müdürü olduğunu, eğer kendi kuruluşları için de benzer bir çalışma yapmak istersem teklifimi İstiklâl Caddesi’ndeki İrtibat Bürosu’na bırakmamı söyledi.

Teklifi hazırladım. 250 TL'ye yapacağımı yazdım. Elden götürdüm.

Kısa bir süre sonra İrtibat Bürosu’nun bir yetkilisi beni aradı. O hafta içinde beni şirketin arabası ile Orhangazi’deki fabrikaya götüreceğini söyledi. Demek ki teklifim kabul edilmişti. Sevinmiştim. Hem de çok sevinmiştim. Çünkü İstanbul’a yeni gelmiştim. İstanbul’a tutunmaya çalışıyordum.

İrtibat Bürosundaki bey kararlaştırdığımız gün ve saatte geldi, beni Kabataş’taki evimden aldı. Orhangazi’ye götürdü. Hemen çalışmaya başladım. Genel Müdür’ün sekreterinden bilgileri aldım. Acele bir taslak hazırladım. Sekreter hanıma nasıl bir sistem kuracağımı, bu sistemi nasıl kullanacağını anlattım. Geç vakit aynı bey beni Kabataş’taki evimin kapısına kadar getirdi.

O zamanlar bilgisayarım yoktu. Adler marka daktilo makinem vardı. Metin kısmınıyazmak kolaydı ama iş kod’ları yazmaya gelince yoruluyordum. Çünkü Dewey’nin Onlu Tasnif Sistemi’ni kullanıyordum.

Projeyi teslim ettim. Beklemeye başladım. İki hafta geçti ses yok. Dört hafta geçti ses yok. Altı hafta geçti ses yok. Elimdeki belgelere bakıyorum. Aralık ayının başında teslim etmişim. Nisan ayının ortalarında hâlâ ses yok.

Teyzemin torunu sevgili Haluk Erbel beni hep memuriyet zihniyetinde biri olmakla suçlamıştır. Ama zaten ben hep memur oldum. Başka bir şey olmayı bilmiyordum ki.
Aramaya utanıyordum. Paramı istemeye utanıyordum.

Gene de, nadiren de olsa, beni Orhangazi’ye götüren beye telefon ediyordum. Bey çok nazik davranıyordu. Ama o da memurdu. Emir almadan bir şey yapamıyordu.

Derken bir gün sevgili Zeynep Erkut aradı. Durumu ona anlattım. Meğer Genel Müdürü çok iyi tanıyormuş.“Ben konuşurum”dedi.

Konuşmuş. Genel Müdür de, “beni arasın”demiş. Çok sevindim. Hemen aradım.
Çok kızgındı. Hiç o kalıplı kıyafetli beye benzemiyordu.

Niçin araya birini koymuştum? Buna kızmıştı. Çünkü paramı almak istiyordum.

Genel Müdür 250 TL'yi çok bulduğunu, 100 TL vereceğini söyledi. Çok ağrıma gitti.
"Hediyem olsun" dedim. Telefonu kapattım. Böylece Koç Grubu, 1985 yılında, 250 TL daha kar etmişoldu. Sayemde.

Burada bir açıklama yapmak isterim. "Hediyem olsun" derken zannedilmesin ki maddi durumun çok iyi idi. Aksine evimin kirasını teyzemin torunu veriyordu.

***
2005 yılında aort ameliyatı olmuştum. Haluk’cuğum beni hastane dönüşü eve götürürken, “Olcay abla sen şimdi biraz iyileşin Bodrum’a gitmek istersin. Artık Bodrum’a otobüsle gitmeyeceksin. Seni Şadi götürecek” dedi.

Zavallı Şadi (Doğru) tam 11 yıl hep aynı hikâyeyi dinledi. Çünkü ne zaman Orhangazi’den geçsek ben Kav’ın Genel Müdürünü hatırlardım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder