7 Aralık 1990 Cuma

38.769 CEBECİ ASRİ MEZARLIĞI

Anneannem 1942’de ölmüştü. Bu kadar erken bir tarihte ölünce yeni yapılan mezarlığın en güzel yeri olan, ana kapıya çok yakın, birkaç basamakla çıkılan bir yere gömülmüştü. Oğlu Osman (Maskar) dayım tarafından.

Sade bir mezardı. O zaman çok kullanılan pembe renkte Ankara taşından yapılmıştı. Ayak ucunda kuşlar için bir sebil vardı.

Seneler sonra Ermenilerin öldürdüğü diplomat şehitlerimiz de anneanneme yakın bir yere gömülmüşlerdi. Anneanneme her gidişimde şehitlerimizi de ziyaret ederdim.

Çok temiz ve bakımlı bir mezarlıktı.

1978’de annem ölünce ağabeyim, "İstersen annemi İstanbul'a taşıyalım." demişti. Kabul etmemiştim. "Benim yanımda olsun ben ona bakarım." demiştim. Çünkü elli yıl boyunca ona anam gibi değil, evladım gibi bakmıştım. Öldükten sonra da bakacaktım.

Ve annemi, anneannemin koynuna koydum. Bunu bilerek ve isteyerek yaptım. Çünkü ana-evlat birbirlerini çok severlerdi. Özellikle anneannem, 7 evladının içinde en çok annemi severdi.

Ankara’da oturduğum yıllarda Cebeci Asri Mezarlığı’na çok sık gittim. 1983’te İstanbul’a dönünce tabii eski sıklıkta gidemedim. Hele son yıllarda hiç gidemedim.

***
Son zamanlarda, içime doğmuş gibi, acaba mezarın durumu nasıl diye düşünüyordum.

Ankara’da oturmakta olan bir ahbabımdan rica ettim. Gidip bakması için.

Ahbabım gitti. Ve mezarın çöktüğünü gördü. Ve bana bildirdi.

Ne büyük bir üzüntüydü...

Hemen bir usta bulundu. Havanın güneşli olmasından yararlanıldı. Hemen çalışmaya başlandı ve beş gün sonra, mermerci ustası Ankara'dan bana telefon etti ve mezarın bittiğini söyledi. (5 Aralık 2018)

***
İstanbul'da yaşayan bir dostum ise geçen akşam annemi rüyasında gördü. Hiç tanımadığı annemi.

Dostum rüyasını ertesi günü eşine şöyle anlatmış:

“Rüyam, Olcay Hanım’ın evinin kapısını bize annesiyle açması ile başlıyor. O anki görüntüler çok net. Olcay Hanım’ı bildiğim haliyle görüp selam veriyorum. Ardından annesinin elini öpüyorum. Kendisine ‘Ne mutlu size evladınızın 90. yaşını gördünüz.’ diyorum. O da tebessüm ederek başıyla onaylıyor. Saçları kahverengiydi ve kısaydı. Büyükçe bir gözlüğü vardı. Bir de saçını yanlardan tutturduğu bir tokası vardı. Bizi içeri buyur ediyorlar ve Olcay Hanım’ın birkaç akrabası ile selamlaşıyoruz. Yemeğe oturmak üzere hazırlanıyoruz. Her şey özenle hazırlanmıştı, masayı ve pastayı görüyorum. Akrabalarıyla bir konuda konuşuyoruz. Buradan sonrasını çok net hatırlayamıyorum ama o andaki huzuru ve sevinci hâlâ hissediyorum…”

Biliyorsunuz. Öldükten sonra bedenimiz çürüyor ama ruhumuz ilelebet yaşıyor. Annem herhalde çöken mezarın yapıldığını hissetmiş olmalı ki neşeliymiş.

Böyle yorumladım.

Annem, ağabeyim ve ben.

Anneannem, ağabeyim ve ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder