Bodrum’da olduğum zamanlarda ise kendimi başka bir biçimde şımartırım. Örneğin Halikarnas Disko’nun eteklerindeki çay bahçesine giderim. Simit yer, çay içerim.
Simitimi de yol üzerindeki camekanlı simitçiden alırım.
Gene bir Pazar sabahı simitçinin önünde durdum. Bir de ne göreyim: Simitçi, beyaz karton üzerine, kalın keçeli kalemle, okunaklı bir şekilde ve çok güzel bir el yazısı ile “Special Turkish Bread” diye yazmamış mı?
Bizim simit, yabancılara kolaylık olsun diye kişilik değiştirip başka bir isim almış.
Simitçiye, “Bu ne?” dedim.
“Simit” dedi.
"Bunun neresi simit? Special Turkish Bread demek, Özel Türk Ekmeği demek" dedim.
Ve, “Evladım, niye simit diye yazmıyorsun, niye memleketimize gelen yabancılara bunun simit olduğunu öğretmiyorsun” diye söylenmeye başladım.
Simitçi, daha ben sözümü tamamlamadan, o çok özenle yazılmış levhayı, çoktan yırtıp çöpe atmıştı.
Kendisine, bu duyarlılığı için, teşekkür ettim.
***
Ben simitçiyle konuşurken genç bir delikanlı ile genç bir kız, simit almak için konuşmamın bitmesini bekliyorlar ve beni bakışlarıyla onaylıyorlardı.
Hoşuma gitti.
Sonra düşündüm, acaba onlar da benim gibi davranırlar mıydı?
Yoksa pek çoğumuzun yaptığı gibi:
"bana ne,
adam sende,
memleketi ben mi kurtaracağım,
şimdi başımı belaya sokmanın sırası mı,
ben bir kişiyim ne yapabilirim" mi derlerdi?
Bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder