Örneğin bir davetiye nasıl yazılır?
Tabii önce davetiyenin zarfı nasıl yazılırdan başlamak lazım.
Öncelikle davet edilen kişi hakkında iyi bir araştırma yapılması gerekir.
Örneğin, bana, “Sayın Olcay Akkent ve Eşi” diye bir davetiye gönderilmemelidir.
Eğer gönderilirse çok ayıp olur.
Çünkü benim evli olmadığımı bana davetiye gönderen kişi kesinlikle bilmeli, bunu bilmek için de zaman harcaması, emek vermesi, işi ciddiye alması, sağlıklı bir davetli listesi hazırlaması, bu listeyi sık sık kontrol etmesi ve güncelleştirmesi gerekmektedir.
Yabancı büyükelçiliklerin ve uluslararası kuruluşların merkezi olan Ankara’da, bir zamanlar, bu bilinirdi.
Hem de iyi bilinirdi.
***
Zarfın üzeri gibi içi de, yani davetiye de, "Bay ve Bayan ……………." olarak yazılmalıdır.
Bu değişmez bir kuraldır.
Çünkü kadın soyadını kocasından alır ve kocasının soyadı ile anılır.
1983’te İstanbul’un özel sektöründe çalışmaya başladığımda beni en çok şaşırtan konulardan biri de önce kadının adının, sonra erkeğin adının ve daha sonra da soyadlarının yazıldığı olmuştu.
Yani koca soyadını karısından alıyordu.
***
Davetiyenin içi, yani metin kısmı, nasıl yazılır? Tabii bunun da bir kuralı vardır.
Ankara’da bir kuruluş için arşiv çalışması yapıyordum.
Genel Müdür elime bir davetiye verdi.
“Oku” dedi.
Okudum.
1983’te bıraktığım Ankara’yı 1995’te böyle bulacağımı hiç düşünemezdim.
Davetiyeyi aynen kopyalıyorum.
DT
Sayın Timurçin SAVAŞ
KÜLTÜR BAKANI
23.1.1995 Pazartesi günü saat 20.30’da
Küçük Tiyatro’da sahnelenecek olan
“CANDAN CAN KOPARMAK” adlı oyunumuzun galasına
Sayın ..........................................................ve eşinden
Teşriflerini arz ederim.
L.C.V. 310 72 25
312 10 99
Oyun sonrası kokteyl
Siz böyle bir davetiyeyi okuduktan sonra ne yaparsınız?
Eğer doğrusunu biliyorsanız bilmeyene öğretirsiniz, değil mi?
Ben de öyle yaptım.
Kültür Bakanı'na bir mektup yazdım.
***
"Sayın Timurçin SAVAŞ
Kültür Bakanı
Ankara.
Ankara, 16 Ocak 1995
Sayın SAVAŞ,
“Candan Can Koparmak” adlı oyunun galası için göndermiş olduğunuz yanlışlarlar dolu davetiyenizi, bir rastlantı sonucu, gördüm. Dilimiz, gramerimiz, örf ve adetlerdimiz adına utanç duydum.
Doğal olarak, bu devetiyenin kaleme alınmasından ve düzenlemesinin yapılmasından sizi sorumlu tutmuyorum.
Ama bu görevi sizin adınıza üstlenen kişilerin sorumluluklarının bilincinde olmaları lazım geldiğini düşünüyor ve onları bu nedenle uyarmak istiyorum.
Hiç kimse, Bakan bile olsa, kendisinden “Sayın” diye söz edemez. Eğer ederse çok ayıp eder.
Bir davetiye “Timurçin Savaş / Kültür Bakanı” diye başlamışsa, “ederim” diye değil, “eder” diye biter.
“Birilerinin teşrifleri” kesinlikle “arz” edilmez, ancak “rica” edilir.
Bu düzeltmeler doğrultusunda hazırlamış olduğum iki davetiye örneğini bilginize sunuyorum.
Bundan böyle Bakanlığınızca düzenlenecek davetiyelerde gerekli titizliğin gösterileceği umudu ile saygılar sunarım."
***
Bu yazı ve eklerini posta ile göndermek yerine, (çünkü o takdirde yazının başına neler geleceğini; örneğin, ilk okuyan tarafından çöpe atılacağını çok iyi bildiğim için) bir arkadaşım vasıtasıyla o zamanlar Kültür Bakanlığı Müsteşarı olan Sayın Prof. Emre Kongar’a elden gönderdim.
Ankara’daki işimin kısa süreceğini düşünerek Üsküdar’daki evimin adresini ve telefon numarasını verdim. Ama işim tahminimden daha uzun sürdü.
***
İstanbul’a dönmeden önce Bakanın Özel Kalemi’ne telefon ettim.
Yazımın akibetini sordum.
Özel Kalem’de çalışan hanım adımı duyunca heyecanlandı.
Çünkü Sayın Savaş yazdıklarıma çok ilgi göstermişti. Benimle görüşmek, teşekkür etmek istemişti. Ama İstanbul’daki telefonum cevap vermediği için bana ulaşamamıştı. O günlerde de Amerika’da bulunuyordu. Bakan Bey ilgili memura talimat vermişti. Bundan böyle davetiyeler benim örneklerime göre yazılacaktı.
Tabii çok memnun oldum.
Ama, bana söylendiğine göre, o kişi yazdığı davetiyenin doğru olduğunu söylüyor ve hatta ısrar ediyordu.
Ne yazık ki gençler hem bilmiyorlardı, hem de öğrenmek istemiyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder