26 Ağustos 1990 Pazar

39.31 AÇIL KİLİT AÇIL

Bodrum - İstanbul arası kaç kilometre bilmiyorum. Bildiğim, çok uzun bir yol olduğu. Ama bu uzun yolu kısaltmak mümkün. Nasıl mı? Güzel yerlerde mola vererek.

Çünkü her mola insana ayrı bir keyif veriyor. Yolun uzunluğunu unutturuyor.

Tabii doğa da insanı oyalıyor. Mavi ve pembe kır çiçekleri, beyaz ve sarı papatyalar, kırmızı gelincikler, zakkumlar, katır tırnakları mevsimine göre sizi karşılıyor. Bu kez Atatürk Çiçeği vardı.

***
Sabah erken yola çıkınca ilk iş kahvaltı yapılacak bir yer aramak oluyor.

Geçen yıl Eylül başı döndüğüm için Bafa gölünün kenarındaki Çeri’de yapmıştık kahvaltımızı. Ve o kahvaltıya “unutulmazlar” sıralamasında birincilik vermiştik.

Ama 31 Ekim sabahı hava Bafa gölü için biraz serindi. O erken saatte göl bizi üşütebilir diye düşündük ve bir kır kahvesini tercih ettik. Yanımızda otlu böreğimiz vardı. Çaya çok yakıştı.

***
Öğle yemeği köfteci Ramiz'de.
İkindi vakti Özdilek'te.
Feribot Topçular’da.
Sürat E5'te.
Saat 22.00'de apartmanın kapısında.
Bundan daha güzel bir yolculuk olamazdı.
Teşekkürler Şadi. Teşekkürler Şengül.

***
Eşyalarım yukarı taşındı.
Beş ay için gerekli olan eşyalarım.
Kimi çantalarda, kimi torbalarda, kimi de kolilerde.
Evden eve taşınır gibi.
Aynen öyle.

***
Kapıcım Seyfi’nin elinde anahtarım.
Kapıyı açsın ki içeri gireyim.
Anahtar dönüyor.
Kapı açılmıyor.
“Bazen tutukluk yapıyor” diyor Seyfi.
Sorunu daha o zaman halletmek gerekmez miydi?
Bana bir iskemle verdi.
Oturdum.

***
Seyfi anahtarla başarılı olamayaınca çekiçle kilidi açmak istedi. Gürültüyü duyan Mazharbey Apartmanı sakinleri dışarı fırladı.

Beni o durumda gören komşularım evlerine “buyur” etmek istediler. İstediler ama ben kendi evime “buyur” olmak istiyorum.

***
Üst kattaki komşum Merima.
Alt kattaki komşularım Nurettin ve Elmas.
Facebook arkadaşım Tolga ve eşi Merve.
Ve bitişik komşum Arif Bey?

***
Arif Bey, İstanbul'dan ayrıldığım, Bodrum'a vardığım ve orada kaldığım beş ay boyunca her telefonunda, "Ne işiniz var orada, ne yapıyorsunuz orada, daha ne kadar kalacaksınız orada" dedi durdu.

Ben de, “Her sabah yüzüyorum. Akşamüzerleri komşularımla sahilde oturuyorum. Sanatsaal etkinliklere katılıyorm. Ekim sonunu kadar buradayım“ dedim durdum.

Ama bir akşam vakti, "Anjelika ile balkonda yemeğimizi yiyoruz. Burası küfür küfür esiyor, sizin orası nasıl" deyince kanat takıp uçmak geldi içimden.

Arif Bey ve Anjelika benim arka balkon komşularım.

***
Tabii gürültüye Arif Bey de çıktı.
Pijamasıyla.
Günümüzde erkekler artık çubuklu pijama giymiyor. Penyenin modası var. O pijamanın tıpkı eşini Bodrum’daki sevgili komşum Hakkı Uslu da giymişti, beni sabahın o erken saatinde yolcu ederken.
Moda her yerde aynı.

***
Saat 22.30 oldu.

Tolga vaziyete el koydu. Çünkü onun da başına aynı şey gelmişti. Bir çilingir biliyordu. Hatta çilingirin tanıtıcı etiketini apartmanın girişindeki ilan tahtasına yapıştırmıştı.

Ama çekiçle müdahale etmek varken ilan tahtasındaki o etikete bakmaya ne gerek vardı?

***
Bazı durumlarda sert tepki veren biriyimdir. Nedense o akşam ben bana benzemiyordum. Sessiz ve sakin bir Olcay’dım. Hayret.

Hatta Arif Bey sıraya dizilmiş eşyalarımın dijital kamera ile fotoğrafını çekerken bile acaba saçlarımın arkadan görüntüsü nasıl diye hiç meraklanmadım. Oluruna bıraktım. Hayret.

***
Bayramın son gecesi.
Gecenin o saati.
Kimbilir nerededir bu çilingir?
Belki uyuyordur.
Belki de gittiği tatilden daha dönmemiştir.
Ama çilingir geldi.
Kapıyı açtı.
Ben eve girdim.

***
Çelik kapısı olanlara sesleniyorum.
Ara sıra kilidinizi değiştirin.
Kapım çelik diye yan gelip yatmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder