18 Eylül 2005 tarihinde bu başlıkla bir yazı yazmıştım. Bodrum Yarımada Gazetesi’ne. Bir arkadaşımın ölümü üzerine. Ve şöyle devam etmiştim:
Doğal olarak hepimiz uzun yaşamak isteriz.
İsmet İnönü, “Bir insan ömrüne sığan değişiklikler hayret vericidir” demişti.
Yalnız her “değişiklik” sevindirici değildir. Her “İnsan ömrüne sığan” da mutlu etmez kişiyi. Örneğin, ananızı ya da babanızı gömersiniz, kendi ellerinizle. Biricik evladınız bir kazaya kurban gider gencecik yaşında. Dostlarınız ölür bazen sebepli, bazen sebepsiz. Eski sevgilinizin öldüğünü uzaktan duyarsınız. Hiç tanışmadığınız ama hep tanışmak istediğiniz birinin ölüm haberini okursunuz bir gazete ilanında.
Her ölenle biraz daha yalnızlaşırız. Yeni dostlar edinmiş olsak da.
***
24 Temmuz 2017 günü ne oldu da bu yazıyı hatırladım?
Çünkü bir akrabam öldü.
Dün.
“İsmail Ağa Sülalesi”nin bireyleriydik.
Mızıkay - ı Hümayun Kumandanı,Yozgatlı Çapanoğulları'ndan Mirliva Osman Paşa’nın torun torunlarıydık.
Osman Paşa, Aişe Sıddıka Hanım ile evlenmiş.
Dört çocukları olmuştu.
Maide, Ömer Sırrı, Raşit, Saadet.
Saadet,Yusuf Ağah Efendi ile evlenmiş.
Üç çocukları olmuştu.
Mehmet Ali, Mürşide, Ayşe Sıdıka.
Mürşide, Ali Saffet Bey ile evlenmiş.
İki çocukları olmuştu.
Müfide ve Nizamettin.
Müfide, Dr.Nuri Bey ile evlenmiş.
İki çocukları olmuştu.
Müşfika ve Ahmet Rahmi.
Müşfika, Şemsettin Usmangil ile evlenmiş.
Üç çocukları olmuştu.
Ayten, Nurten, İnci.
Nurten, Özer Öget ile evlenmiş.
Bir çocukları olmuştu.
Ali Müfit.
***
Dün akşam Ali Müfit aradı beni ve sevgili annesi Nurten Öget’in vefat ettiğini söyledi.
![]() | |
|
Nurten benim kuzinim.
Her ailede kuzenler, kuzinler vardır.
Ama bazıları özeldir.
Nurten benim için özeldi. Hatta çok özeldi.
Çünkü o benim yalnız akrabam değil aynı
zamanda arkadaşımdı.
Nişantaşı’nda Kalıpçı Sokak’taki üç katlı ahşap evlerinde Ciciannemle (Refika Teyzem’le) yatıya gittiğimizde Nurten ile pirinç karyolada koyun koyuna yatardık.
Küçüktük.
Gün boyu oyun oynardık.
Büyüdük. Ama hiç kopmadık.
O Müfide Hanım'ın torunuydu.
Ben Ayşe Sıdıka Hanım'ın.
Hep eskiden konuşurduk.
O Nişantaşı’nda oturuyordu.
Ben Üsküdar’da.
Çok sık birbirimize gidemiyorduk ama çok sık telefonda konuşurduk.
Siyasi görüşlerimiz, klasik müzik sevdamız, okuduklarımız, seyrettiklerimiz, izlediklerimiz aynıydı.
Yalnız o Galatasaraylıydı, ben Fenerbahçeli.
***
Bodrum’a geldiğinde balık yemeğe giderdik.
O gelmeden ben araştırmalar yapardım.
Hangi balıkçıda, hangi balığı yiyeceğimizi önceden tespit eder onu
yormadan oraya götürürdüm.
Her şeyden anlardı.
Özellikle balıktan.
Hem seçmesini bilirdi.
Hem yemesini.
***
Nono (Nurten’e böyle derdik) üç kez Aort ameliyatı olmuştu.
Fransa’da. Amerika’da. Türkiye’de.
***
Eczacıydı.
Öyle Reiki’ye (Evrensel Enerji’ye) falan inanmazdı. Hatta biraz tebessümle karşılardı.
Üçüncü kez ameliyat olduğu günlerdi.
Yoğun bakımdan bir türlü çıkamıyordu.
Haber salmıştı.
Enerji göndersin diyordu.
Göndermiştim.
Ve sonra hep göndermiştim.
***
Nurten’ciğin oğlu Ali Müfit,
Meriç ile evlenmişti.
Güzel bir evlilikti.
İki de çocukları vardı.
Bu güzel aile Nurten’e o kadar bağlı,
o kadar sevgili, o kadar saygılı oldular ki.
Ve de o kadar güzel baktılar ki.
Kalpten, teşekkür ediyorum.
Her birine.
***
Nono’cuğum yarın öğle vakti Teşvikiye Camii’nden büyük yolculuğa
çıkacak.
Yolu açık olsun. Işıklar içinde uyusun.
Mekânı cennet olsun.
Geride kalanların da,
bu yazıyı okuyanların da
ömürleri uzun olsun.
Amin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder