30 Ekim 1990 Salı

26.1.6 TAHTAKUŞLAR

17 Temmuz 1995

Alibey Kudar, emekli bir köy öğretmeni. 1991 yılında dedesinden kalan hatıra eşyaları ve yöreden topladığı el emeği ürünleri sergilemek için bu galeriyi kurmuş. Ailesi de kendisine yardımcı olmuş.

Galeri, UNESCO 1994 Destekleme Ödülü’nü almış.

Adını çok duyduğum Tahtakuşlar'a gelmek ve çok tanımak istediğim Alibey Kudar ile buluşmak, gerçekten, çok güzeldi.

Sabiha ve Haluk Tansuğ, Galeri'nin açılışını, “Akkadın Dergisi”nde şöyle anlatmışlar:

"10 Haziran sabahı, Kaz Dağı (Antik çağın İda Dağı) eteklerinde, Tahtakuşlar Köyü'nde, tarihi bir gün yaşadık. Türkiye'de ilk kez, bir köylü aile, Köy Müzesi'nin kapısını dünyaya açıyordu. Bu olaya, köyün bütün kadınları, genç kızları, eli bastonlu neneleri (yediden yetmişe) katıldılar. Telli pullu geleneksel giysileri içinde yüzlerce kadın müze meydanını doldurdular. Sabah güneşinin ışıkları altında, köylü kadınlar, sanki dünyaya inmiş yıldızlar gibi pırıl pırıl parıldıyorlardı. Görülecek manzaraydı. Türkmen kadınının Anadolu topraklarına nasıl renk, ışık kattığını, uygarlık meşalesini nasıl bir kez daha yaktığını izlemek, çok etkileyiciydi. Nitekim Müze'yi açmaya gelen sayın bölge valisi böyle bir manzara karşısında heyecanlandı. Coşkulu bir konuşma yaptı. Köy kadınlarının renkli giysilerini, köyün temizliğini ve bu temizlikte kadınların emeğinin büyüklüğünü vurguladı. Türk toplumunun özünde, kadın erkek eşitliğinin yattığını çok güzel sözlerle dile getirdi. Bölgesinde, böyle bir köye sahip olmaktan kıvanç duyduğunu belirtti. Bu arada köy kızları, gelen konuklara, tereyağı ve tulum peynirli dürümlerle bardak bardak ayran sundular."

***
Alibey Kudar, "Müzeye Niçin Galeri Adı Verildi ?" sorusunu şöyle yanıtlıyor:

"Bütün hazırlıklar tamamlandıktan sonra yasal koşullara bakıldığında mütevazi bir ailenin kuracağı özel müzeye galeri adının verilmesi daha uygun görüldü. Buna karşın Türk ve dünya kamu oyuna göre galeri, gerçek anlamda Türkiye'nin ilk Özel Etnografya Müzesi olarak kabul edilmektedir."

***
Galeri'de sadece etnografik eserler teşhir edilmiyor aynı zamanda yöre halkının elinin emeği ürünler ve gene yöreden toplanan bin bir derde deva otlar ve diğer çeşitli eşyalar da satılıyor.

Ayrıca Galeri'nin içinde, zenginleşmeyi bekleyen, bir de kütüphane var. Örneğin ben, İstanbul'a döndükten sonra Aziz Nesin'in tüm kitaplarını kütüphaneye armağan ettim.

***
Geleri'nin “Kültür Yayınları”nın birinci sayısında Tahtakuşlar Köyü ile ilgili şu bilgiler verilmiş:

"Tahtakuşlar, Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı, Edremit'e 17 Km., Akçay'a 5 km., Balıkesir - Çanakkale E-24 karayoluna 2 km. uzaklıkta Kazdağı yamaçlarında kurulmuş bir köydür.

Doğal güzellikler içindeki köyün asfalt yolu, 130 hanesi ve 600 nüfusu vardır.

Köy halkının ataları 13. yüzyılda Orta Asya'dan Moğol baskısı nedeniyle ayrılıp Hazar Denizi'nin kuzeyinden Horasan'a, oradan da şimdiki Irak'ın olduğu yere geldiklerinde Orta Asya'da Şamanizm inancını bırakıp müslümanlığı kabul edince kendilerine Türkmen adı verildi.

Oradan Adana yöresine geçerlerken şamanizmde kutsal sayılan kazın ayağını motif olarak Anadolu'ya getirirler. Bu motif giysilerde, kilimlerde ve mezar taşlarına dikilen hece tahtalarında kullanılmaktadır. Tarihçiler bu motifi Orta Asya mühürü olarak kabul etmektedirler.

Atalarımız Toros Dağları'na girdiklerinde orman ürünlerini işlemeye başlarlar. Bu defa da Tahtacı Türkmeni adını alırlar.

Onlar bu işlerle uğraşırlarken Fatih Sultan Mehmet (o zaman adı Sultan Mehmet) gemi kerestesi biçtirmek için kendilerini İda Dağı’na davet eder. Ancak bir kısmı gelir. Kalanlar sonraları Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerine dağılarak yerleşirler.

İda Dağı'na gelenler Sarıkız efsanesiyle karşılaşınca dağın adını Kaz Dağları olarak değiştirip kutsal sayarlar ve efsane hayırlarını başlatırlar.

Fatih Sultan Mehmet'in rahatınız iyi ise burada kalın demesi üzerine orman ürünlerini işlemeye devam ederler.

1862-1864 yıllarında Bursa Bölge Valiliği'ne getirilen Ahmet Vefik Paşa'nın iskan emrine uyarak köyü kurarlar. Köye sırasıyla Avcılarkuşlar, Kuşlarbayırı ve Tahtakuşlar adı verilir."

***
Tahtakuşlar Köyü'nün ambleminde iki kuş var. Güvercinden biraz büyük olan bu kuşlar gri renkteymiş. Ayrıca amblemin üzerinde kazayağı motifi, kapalı kapı ve kalp resmi var. Bu konudaki açıklama şöyle:

Kazayağı Motifi: Halkımız Şamanizm inancı taşıyan Oğuz Türkleri'nin devamı olduğu için.

Kapalı Kapı: Toplumumuzun özünden kopmadığını, örf, adet, gelenek ve göreneklerini korumakta olduğunu belirtmek için. 

Kalp: İnsan sevgisinin her şeyden üstün olduğunu belirtmek için.

***
Alibey Kudar'ın ve oğlu Orhan Kudar'ın verdiği bilgilerden çok yararlandık. Müşterek dostumuz Pulat Tacar'ı andık.

Sonra Alibey Kudar, bitişik eve seslendi ve iki misafir göndereceğini söyledi. Böylece eşi Esma Kudar'ı ve gelini Server Kudar'ı tanıdık. Çok keyifli bir sohbetin ardından bize güzel soğutulmuş, çok lezzetli erik şurubu ikram ettiler.

Alibey Kudar ve ailesinin, ressam Selim Turan ile uzun bir dostlukları olmuş. Server Kudar, "Selim bey aileden biriydi" dedi. Biz oradayken, Galeri'de Selim Turan'ın anısına karma bir sergi vardı.

***
Galeri'nin biraz ilerisinde köyün mazarlığı var. Çam ağaçları altında, çam kokuları içinde, çok temiz, çok bakımlı, çok renkli, çok anlamlı, çok değişik bir mezarlık.



Necati Güngör, 15 Ekim 1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde "Tahtakuşlar'da Yaşamın Başka Yüzü" başlıklı yazısında şöyle anlatmış bu mezarlığı:

"Türkmenler, geleneklerine, göreneklerine sıkı sıkıya bağlı insanlar. Aradan yüzyıllar geçmesine karşın zamanın akışı içinde birçok şeyin değişip yok olmasına karşın kimi özelliklerini ve de güzel yanlarını kıskançlıkla koruya gelmişler. İşte bu kentin en gözde parkı gibi düzenli, bakımlı, çiçeklerle donatılmış köy mezarlığı, koruna gelmiş güzelliklerinden biri.

Perşembe günleri herkes gelip kendi mezarının çevresini temizliyor, ağaçlarına su veriyor, kuruyan çiçekleri iplere dizip ayrı bir süs yaratıyor. Her mezarın başucunda bir testi, bir kavanoz ya da cam bardak var. Ayrıca mezarın hemen yanı başında bir yer ocağı. Başucundaki çamın dalına bağlanmış bir süpürge.

Tahtakuşlar Türkmenleri’nin ölümle ilgili gelenekleri, ölen kimsenin yaşına ve durumuna göre bazı değişiklikler gösteriyor. Sözgelimi kırkı çıkmamış bir çocuk öldüğünde daha basit bir törene tabi tutuluyor. (...) Ölen kimse kırkını çıkarmış bir çocuksa, büyüklerle aynı törene tabi oluyor. (...) Eğer ölen bir genç kızsa yeryüzünde murada ermemişliğinin acısını, onu gelin gibi süsleyerek çıkarıyorlar! Güllerle, çiçekli dallarla, rengarenk kumaşlarla, gelin telleriyle, tülden yazmalarla süslenip öyle uğurlanıyor toprağa. (...)

Mezarların yanına konulan kavanozlarda da çerezler, sigaralar, hatta bazen para bulunuyor. Bunlar da oradan geçen yabancılar, garipler, yolcular için. Çerezler karnını doyursun, sigarasını içip dinlensin, gereksinimi varsa parayı da alsın diye.

Bir başka ilginçlik de her aile mezarlığının içinde bir yer ocağının bulunması.
Bunlar da mezarı ziyarete gelenlere çay, kahve pişirmek için. (...)

Mezarlığın yıllık temizliğiyse hıdırellezde yapılıyor. Çevre silinip süpürülüyor, mezarların bakımı yapılıyor, meyve ağaçları böceklere karşı kireçle sıvanıyor. Dergah yerinde dedenin önderliğinde sazlar çalınıp deyişler söyleniyor, yerel oyunlar oynanıyor. Orada yatan ölülerin hoş göreceği biçimde eğleniliyor. (...)

Erkek ve kadın mezarları, başucuna dikilen tahtanın biçimi ve motifiyle ayrılıyor birbirinden.

Burada dikilen tahta geçici bir belirti. Mermer mezar taşı dikilinceye kadar
konulmuş bir im. (... )

Yuvarlak biçimli tahtalar erkek mezarlarına dikiliyor, çatal biçimli olanlarsa
kadın mezarlarına. (...)

Tahtakuşlar Köyü'ndeki ölümle hayatın iç içeliği yaşam felsefesinin bir göstergesi. Ölümden korkulmuyor. Gidilen öte yaka anlam zenginliğiyle dolu bir ülke olarak benimseniyor. (...)

Uzun sözün kısası Tahtakuşlar'da ölüm, yaşamın bir başka yüzü. Ölmek, ölümsüzlük bahçesine adım atmak."

Bu çok ilginç Türkmen mezarlığını herkesin, özellikle, sanatçı dostlarımın görmesini çok isterim.

***
Tekrar Galeri'ye geldik. Alibey Kudar, misafirlerine Sarıkız Efsanesi'ni anlatıyordu. Bizim de oturup dinlememizi istedi. Ama hava kararmak üzereydi, İda Çiftlik Evi'ne karanlıkta çıkmak istemedik. Bunun üzerine Alibey Kudar elindeki yazılı metni bize hediye etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder