8 Nisan 2010 Perşembe

25.3.3 KOKTEYLLER

1960'ların başında, Çankaya ve özellikle Gaziosmanpaşa dağbaşı sayılırdı. CENTO'nun Genel Sekreterleri o semtlerde oturmayı tercih ederlerdi. Çünkü yükseklerde hava temizdi. Tabii onların makam arabaları ve şoförleri vardı. Bu nedenle gidip gelmeleri sorun olmazdı. Ama bir davet verdiklerinde arabası olmayan bizler için çok zor olurdu.

1958'de göreve başladıktan bir süre sonra Pakistanlı Mr. Baig CENTO'ya Genel Sekreter oldu. Mr. Baig değişik bir insandı. Yanında çalıştığı insanlarla çok ilgilenirdi. Örneğin, verdiği bir kokteyle küçük rütbeli bir hanım arkadaşımızın katılmadığını o kalabalık içinde fark etmiş, ertesi günü odasına çağırmış, nedenini sormuş. Arkadaşımız da, Aydınlık Evler gibi uzak bir yerde oturduğunu, taksi ile gidip gelmesinin ekonomik açıdan olanaksız olduğunu söylemiş. Mr. Baig, "seni çok iyi anlıyorum, şimdi emir vereceğim, bundan böyle benim davetlerime muhakkak geleceksin ve taksi parasını muhasebeden alacaksın" demiş ve eklemiş, "çünkü kokteyl sosyal bir olgudur ve çalışan insanlar için gereklidir."

Mr. Baig'e yürekten katılıyorum.

Eski tanıdıklarla tekrar beraber olmak, yeni gelenlerle dostluklar kurmak, bir kadeh içkinin verdiği cesaretle kırgınlıkları tatlıya bağlamak, gün içindeki yorgunlukları unutmak ve daha pek çok nedenlerden dolayı kokteyllerin yararlı olduğuna inanırım.

O kadar saat ayakta durmaya değer.

***
CENTO'nun davetleri çok görkemli olurdu. Özellikle, CENTO'nun kuruluşunun kutlandığı 24 Şubat davetleri.

Bunda iki büyük etken vardı. Birincisi, CENTO'nun karargahı olan Eski TBMM Binası hem dış görüntüsü hem iç süslemeleriyle çok güzeldi. Mimar Kemalettin beyin eseriydi.

Ayrıca, bu binanın tarihi bir değeri de vardı. Çünkü Atatürk 10. yıl nutkunu bu binada okumuştu. Bu bizleri olduğu kadar yabancı diplomatları da çok heyecanlandırırdı.

İkincisi, yiyecek ve içeceklerin özenle hazırlanmış olmasıydı. Bu hazırlıkları Genel Sekreterin Sosyal Sekreteri, İdari İşler Elemanları ve Halkla İlişkiler Kısmı birlikte yaparlardı.

Deneyimli garsonlar da kusursuz hizmet ederlerdi.

Davetler, birinci katta yapılırdı. Giriş katından yukarıya merdivenlerle çıkılırdı. Kokteyl günleri sağdaki merdiven yukarı çıkmak için, soldaki merdiven aşağıya inmek için kullanılırdı. Çünkü kokteyllerde gelirken el sıkmak adeti vardı ama giderken vedalaşmak mecburiyeti yoktu.

Geliş merdiveninin başında Genel Sekreter ve eşi bazen yalnız, bazen de yardımcılarından biri ile misafirleri karşılardı.

Yukarı kattaki salonların tüm kapıları açılır, oya gibi işlenmiş tavanlar, kristal avizeler göz kamaştırırdı.

Yazın davetler bahçede yapılırdı. İngiliz çimi halı gibi her yanı kaplar, yaşlı ağaçların gölgesi serin olurdu.

***
CENTO'nun kokteyllerine davetli olarak gittiğimiz gibi, bazen de görevli olarak giderdik. Örneğin, Genel Sekreterin oturmalı bir akşam yemeğine, son dakikada misafirlerden biri mazeretine binaen gelemeyeceğini bildirirse ki bu her zaman olmazdı, masanın dengesini bozmamak ve iskemleyi boş bırakmamak için, Genel Sekreterin Sosyal Sekreteri bizlere teklif ederdi. Bekar olduğum için daha çok ben giderdim. Çok da memnun kalırdım. Umur görmüş insanların anlattıkları ilginç öyküler bana çok şey katardı.

***
CENTO binasında yapılan davetler çok kalabalık olurdu. Kokteyllerde tanıştırılmak gerekmezdi. Tanıdık tanımadık herkes birbiri ile ahbaplık ederdi.

Ama bazen tanıştırılmak istediğiniz kimseler de olurdu. Örneğin, ben CENTO'nun bir 24 Şubat davetinde, davranışları ve özellikle aykırı çıkışları ile ilgimi çeken, o günlerin Hava Kuvvetleri Komutanı General Muhsin Batur ile tanışmayı çok istemiştim. Ama doğrudan yanına gitmeye çekinmiştim.

İdari İşler Müdürümüz Emekli Hava Kurmay Albay Mehmet İyigün, "o benim sınıf arkadaşım, gel seni tanıştırayım" deyince kaçamadım. İstemeyerek kabul etmek zorunda kaldım. Çünkü, biraz seçiciydim. Öyle herkesin aracılığı ile herkesle tanışmak istemezdim. Halen de öyleyimdir.

Dostlarım içinde bu işi en iyi bilen ve yapan Sevinç ve o zamanki eşi Mehmet Ali Kışlalı'ydı. Özellikle evlerinde bakan, milletvekili, yabancı basın mensupları ve diplomatlar için verdikleri davetlerde beni bu insanlara tanıştırma sırasında kullandıkları sözcükler çok onur verici olurdu. Gece boyunca da o insanların bana karşı davranışları ona göre olurdu.

***
Mehmet Albayla Muhsin Batur'un yanına gittiğimizde Muhsin Batur, kendisi gibi General olan bir subay grubu ile sohbet ediyordu.

Mehmet Albay, Muhsin Batur'a, "seni Olcay Akkent ile tanıştırmak istiyorum" dedi.

Generaller bana doğru döndüler.

Tebessüm ettiler.

Ben de tebessüm ettim.

Mehmet Albay, adımı söylemekle yetinmek istemedi.

Benim için güzel şeyler söylemek istiyordu.

"Olcay bizim CENTO'nun" dedi, sonra düşündü, düşündü, düşündü.

Hepsi bana bakıyordu.

Ben de önüme.

Mehmet Albay beni çok iyi tarif edecek iyi bir sıfat arıyordu.

Ama bulamıyordu.

Mütemadiyen "CENTO'nun" diyordu, başka şey demiyordu.

Ben bekliyordum.

Onlar bekliyordu.

Sonunda buldu.

"CENTO'nun gülü'dür" dedi.

Muhsin Batur ve arkadaşları, yavaşça arkalarını döndü. Kaldıkları yerden sohbete devam ettiler.

Ben, kala kaldım.

Ama Generaller haklıydı.

Ertesi günü çıkacak gazetelerde CENTO'nun gülü ile aynı fotoğrafta görünmek istememişlerdi.


CENTO'nun bahçesinde verilen bir kokteyle gelirken...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder