Ama Ankara'dan gelen arkadaşlarım benim bir ev yapma uğruna bir odanın içinde yaşıyor olmama üzülürlerdi.
Ben üzülmezdim.
Aksine ben o odada ne davetler yaptım, ne misafirler ağırladım.
***
Çok eşim - dostum vardı.
Ama gene de yalnızdım.
Daha doğrusu gurbetteydim.
Bir gece yarısı, Sevgili Esin Öngören, radyodaki programını kapatırken, her gece yaptığı gibi, "iyi geceler" dedi.
Ve ben o gece ağladım.
***
Bodrum'da tanıdığım ve dost olduğum Devlet İzbudak yalnızlığımı bana unutturan ender insanlardan biriydi.
Hem kendisi hem evi bana huzur verirdi.
Özellikle kızı Sema (Aydınelli) Özşen bana çok yakınlık gösterirdi. Kapılarının önünden her geçişimde, "Olcay, çaya bekliyorum" derdi.
Ve ben giderdim.
Bir gün hiç kimseden istemediğim bir şeyi ondan istedim.
Çok üşümüştüm. ısınmak istiyordum. Şömineyi benim için yakmasını rica ettim.
O günü hiç unutmuyorum. Ya ısınacaktım ya da inşaatı yarım bırakıp, bir daha geri dönmemek üzere, Ankara'ya gidecektim.
Sema, şömineyi yaktı, evi ısıttı, çayı hazırladı ve eve kadar gelip beni aldı.
Sema’nın kızı Yaprak o günlerde beş yaşındaydı.
Hepimizin sevgilisiydi.
Yaprak, İzmir’de Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Ve daha okurken başladığı gazetecilik mesleğini Türkiye’nin en eski gazetesi olan Yeni Asır’da yaklaşık yedi yıl sürdürdü.
***
2002 yılında kendi deyimiyle “koşarak” Bodrum’a döndü.
Bodrum’un en köklü gazetesi olan Yarımada’da çalışmaya başladı.
Meslektaşı Üzeyir Çetinkaya ile evlendi.
Üzeyir kayınpederi Haluk Özşen gibi çok sevilen bir “damat” tır.
Çetinkaya ailesinin Yağmur adında dünya güzeli bir kızları var.
***
Yarımada Gazetesi’nde, Yaprak Editör, Üzeyir ise Görsel Yönetmen olarak çalışıyordu.
Yarımada; köşe yazarları, ilginç söyleşileri, doğru habercilikleri, dürüst yorumları, zarif mizanpajları, hafta sonları çıkardıkları Panorama’sı ve her yıl Muğla Gazeteciler Cemiyeti tarafından aldıkları ödülleriyle Bodrum’da ayrıcalığı olan bir gazeteydi.
Ama ne yazık ki 2008 yılının sonbaharında bu iki değerli insan Yarımada Gazetesi’nden ayrıldı.
Bunu yalnız Gazete için değil, tüm Yarımada Bölgesi için de, bir kayıp olarak düşünüyorum.
İnsanlar kolay yetişmiyor ve yerleri de kolay doldurulmuyor.
***
Yaprak, aramızda çok yaş farkı olmasına karşın, benim arkadaşım. Ben fikren uyum içinde olduğum insanlara kaç yaşında olurlarsa olsunlar “arkadaşım” diyebiliyorum.
O’na 1981 yılında Ankara’dan bir kart göndermişim.
“Benim çiğ yufka seven,
sağ eli ile yazı yazan,
başak burcundan olan
ve de
hiç sakız çiğnemeyen,
sevgili dostum Yaprak’a
Ankara’dan kucak dolusu sevgiler, sevgiler, sevgiler...” demişim.
Şimdi, çeyrek asır sonra, niçin böyle yazdığımı kendime sorduğumda, acaba birbirimize benzerliğimizi vurgulamak ve böylece onun sevgisini kazanmak için yazmış olabilir miyim diye düşünüyorum.
74 doğumlu bir çocuğa 81 yılında, yani o daha altı yaşındayken, “sevgili dostum” diye hitap ettiğim için de kendimi kutluyorum.
Her zaman çocuklara “büyük ” muamelesi yaptım.
Yapmayanları da çok eleştirdim.
Zaten Yaprak da kendini büyük bir insan olarak gördüğü için kartı yırtıp atmamış.
Saklamış.
Bu anılar o kadar değrli o kadar değerli ki...
YanıtlaSilBen de aynı şeyi düşünüyorum. Ne mutlu bize ki böyle anılarımız var.
YanıtlaSil