Bir zamanlar Bardakçı'dan teneke ile içme suyu taşıyan
sucular vardı. İstanbul'da olduğu gibi. Musluklarımızdan içilecek kadar
temiz su aktığı halde ciciannem gene de içme suyunu "Saka"dan
alırdı. Saka teneke ile getirdiği suyu küpe boşaltırdı. Küpün
üzerinde temiz bir bez, onun üzerinde ahşaptan bir kapak, kapağın üzerinde bir
maşrapa, maşrapanın üzerinde bezden bir örtü olurdu.
Belkıs Öztin Koparanoğlu 2002 yılında yazdığı Bodrum
Hakimi kitabında (S'imge Kitabevi Yayınları, Antalya) "Bardakçı Koyu'ndan
içme suyu getiren; kürekle, yelkenle işleyen sandallar Sucu Gara Ahmet Ağbi'nin,
Sucu Osman'ın, Samut'un sandallarıydı" diyor. (s.8)
Sevgili Belkıs, aynı kitabın 7. sayfasında, "evlerin
çoğu mandalina bahçelerinin içinde, ya da deniz kıyısında avlu içindeydi.
İki katlı taştan yapılmış, üstü geren atılı, bembeyaz badanalı evlerdi.
Her evin avlusunda yarı tuzlu, yarı kireçli suyu olan kuyuları görebilirdiniz.
Üç dört sokak başında mutlaka bir çeşme vardı. Çeşme başında gaz
tenekelerine, kovalarına su dolduran kızların, kadınların 'kalimera -
kalispera'yla başlayan sohbetleri uzar giderdi" diyor.
Ve aynı sayfada devam ediyor, "Bodrum, küçücük bir
kasabaydı. Giritli, Türk Kuyusu, Umurça, Eski Çeşme mahallelerinden oluşurdu.
Küçücük çarşısında üç - dört mağaza ile (Karakayalıların, Karabağlıların,
Topanoğullarının, Ali Eriş Amca'nın) Bodrum'un tek eczanesi Halil Uslu Amca'nın
dükkanı bulunurdu."
Eczacı Halil Uslu'nun eşi Nükhet Uslu'yu tanıdım. Komşum
Kibare Uslu'nun yengesiydi. Hoş bir hanımdı. Hiç unutmuyorum bir kez,
"çamaşır, sabunu sürttüğün zaman değil çitilediğin zaman temizlenir"
demişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder