30 Ekim 2010 Cumartesi

35.2.3 Yozlaşma

Yozlaşma, bir şeyin gerçek özelliklerinden uzaklaştırılması ya da uzaklaşmasıdır.

Diğer bir deyişle özünden ayrılmasıdır.

Bir şey, gerçeğine bağlı kalmadığında yozlaşmış olur.

Aristo, asırlarca önce, “En betbaht millet, kaleleri ayakta iken kültürü ve ahlâkı harabe olan millettir” demiş.

***
İnternetten bu bilgileri aldıktan sonra yozlaşma ile ilgili diğer yazılanları da okudum.

Okuduklarımdan biri de Sayın Niyazi Yoltaş’ın (*) yazdıklarıydı. Onları sizlerle paylaşmak istedim.
Bir ulusun kültürü, o ulusu ulus yapan temel değerlerin bölünmez bütündür.  
Bu bütünün herhangi bir noktasında oluşacak bir yozlaşmanın, inanılmaz bir hızla bütünün diğer noktalarına ve giderek tümüne bulaşması kaçınılmazdır.
Ne yazık ki bir süreden beri ülkemizde böylesine olumsuz bir gelişmeyi yaşamaktayız. 
Örneğin, güzel Türkçemizin acımasızca katledilmesi. 
Aile yapımızın bozulmasına yönelik saldırılar. 
Şiddet ve saldırganlığa özendirme.
Kadın erkek ilişkilerindeki temel duygusal davranışların çekinmeden çarpıtılması. 
Cinselliği ön planda tutan ve kadın güzelliğini sömüren bir düzen.
Müzik zevkini ve anlayışını ayaklar altına alma çabaları. 
Sanat ve sanatçı adı altında sunulan bayağılıklar. 
Gazete köşelerini işgal eden ve kültürleri, eğitimleri, nitelikleri belirsiz birtakım yazarların tuhaf yorumları. 
Gençlere alın teriyle kazanma yerine köşeyi dönme telkinleri. 
Kişileri açıkca suça yönelten filmler. 
Diziler ve medya etkinlikleri 
Ve
Topluma sorumsuzca bir tüketim alışkanlığı aşılayan acımasız bir ekonomik düzen vb… 
Bu noktada akla bir soru geliyor; 
Bu toplumsal yozlaşma sürecine seyirci mi kalınacaktır ve bunun önüne geçme olanağı var mıdır? 
Çok geç kalınmasına karşın, bu yozlaşmayı, çoğu zaman küreselleşme adı altında, televizyon, basın yayın ve internet gibi çeşitli yollarla ve de çoğunlukla bilinçli bir şekilde bizlere kabul ettirmeye çalışan güçlere karşı koymak ne yazık ki çok zordur, fakat olanaksız değildir. 
Toplumumuza iyiyi, güzeli, olumluyu sunmak; acımasızca yıkılmaya çalışılan değerleri yeniden onarmak ve ayakta tutmak ailelerin, okulların ve medyanın dürüst kesimlerinin bir görevi olmalıdır ve bu görevi, çekinmeden, yılmadan el birliğiyle, gönül birliğiyle bu acımasız saldırılara karşı sürdürmek gereklidir…
***
Tabii Yozlaşma sadece Türkiye’de olmadı.

Tüm dünyada oldu.

1965 yılının Aralık ayında Hameln’de Alman dostlarımı ziyarete gittiğimde, Bay ve Bayan Grimme ile de yozlaşmayı konuşmuştuk.

Noel ve Yeni Yıl süresince her gece havaya fırlatılan havai fişeklerden rahatsız olan Bayan Grimme, “Biz savaş görrmüş bir milletiz. O dönemde çocuklarımıza süt alamamıştık. Halbuki bugün paramızı havaya saçıyoruz” demişti.

Bu tarihten tam 43 yıl sonra, bugün, Bodrum’da, tabii daha çok İstanbul’da hemen her vesileyle, özellikle düğünlerde, görgüsüzce, havai fişek atıyoruz.

Ve bu bir ölçü oluyor.

Neyin ölçüsü?

Ne kadar havai fişeğin varsa o kadar o’sunun ölçüsü.

***
İnsanlar sıraya dizilip geline ve damada herkesin önünde takı takıyor.

Benim çocukluğumda, sadece birinci derece akrabalar, düğün salonunun bu amaçla açılmış bir odasında, takı takarlardı.

Gösterişten uzak.

--------------------------------------------------
(*) 1932 yılında İzmir’de doğmuş. Öğrenimini İstanbul’da tamamlamış. 14 yaşından beri karikatür çiziyormuş. İlk karikatürleri Doğan Kardeş Dergisi’nde yayımlanmış. 1996’dan beri İzmir’de yaşamını sürdürüyormuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder