(21 KASIM 2006)
İnsanlar yaşamlarının her döneminde bazı yanlışlar yapıyorlar. Özellikle gençliklerinde. Benim yaptığım yanlışlardan biri de annemin büyük bir tutku ile anlattığı Kurtuluş Savaşı anılarını can kulağı ile dinlememiş olmamdır.
Babam, dayım, annem ve anneannem Mustafa Kemal’e katılmak için 25 Ekim 1921 Salı sabahı saat 10.00’da İtalyan Remo Şilebi ile İstanbul’dan İnebolu’ya hareket etmişler.
Askeri veteriner olan babam ve dayım sivil olarak ve “tüccar” belgesi ile binmişler şilebe. Askeri uniformalarını da bavullarının en altına koymuşlar. Şilep, 26 Ekim 1921 sabahı saat 09.00’da İnebolu’ya gelmiş ve liman olmadığı için açıkta demirlemiş. Mavnalarla sahile çıkmışlar.
Şilepte muhtelif sınıf ve meslekten 57 Türk subayı olduklarını, şilebin ambarında da zahire çuvallarının arkasına yerleştirilmiş silah ve cephane bulunduğunu daha sonra öğrenmişler.
İnebolu’dan Kastamonu ve Ilgaz dağlarını öküz arabası ile aşarak Çankırı üzerinden 3 Kasım 1921 akşamı Ankara’ya varmışlar.
Dayımı Konya’daki Garbi Anadolu Menzil Müfettişliği emrinde kurulması düşünülen Bakteriyolojihanei Baytari Laboratuvarı Amirliği’ne tayin etmişler.
Dayım, İstanbul’dan çıkışından tam 66 gün sonra görev yerine ulaşabilmiş. Bu 66 günün 25 günü yola, 41 günü de konaklamada geçmiş ve bu süre zarfında şilep, öküz arabası, mekkari, tren, merkep, deve ve atlı araba gibi çeşitli vasıtalar kullanmış.
Bu detayları nereden biliyorum?
O günlerde Veteriner Üsteğmen olan dayım Üveis Maskar, yıllar sonra, 1973’te, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Histoloji ve Embriyoloji Ordinaryüs Profesörü olarak emekliye ayrıldığında Fakülte, emekli olan “Değerli Hocaları” için bir kitap çıkardı. Dayım o kitapta Kurtuluş Savaşı anılarını yazdı. Bu bilgileri o kitaptan aldım.
***
Veteriner Yüzbaşı İsmail Hakkı Akkent ise Süvari Alayı’nın veterineri olarak Batı’ya hareket etmiş. Alay önde, aileler kağnı arabalarında arkada, düşmanı kovalayarak adım adım ilerlemişler.
Ne yazık ki anamın bir çok kez büyük coşku ve ayrıntı ile anlattığı bu tarihi serüvenin notunu tutmadım.
Yalnız bazı olayların altını o kadar çok çizerdi ki onlar aklımda kaldı.
Örneğin, “Türk askeri ekmeğini esir Yunan askeri ile paylaşmıştır” derdi ve bunu gözleri ile gördüğünü söylerdi.
“Muzafferiyetle Horozköy’e kadar geldik. İzmir’e girmek üzereydik. Alay İstanbul’a dönsün diye emir geldi. Yoksa İzmir’e giren ilk Türk ailesi biz olacaktık” derken sesinde hüzün olurdu. Ama hemen “Horozköy’de İzmir’in kurtulduğunu duyduğumuz için İstanbul’a sevinçle döndük” diye eklerdi.
Babam, annem ve anneannem Ekim 1921’de İnebolu’ya gitmek üzere ayrıldıkları İstanbul’a ancak yaklaşık 10 ay sonra, Eylül 1922’de dönebilmişler.
Annem, "bu vatan kolay kurtulmadı" derdi, başını iki yana sallayarak.
***
Doğal olarak annemin Atatürk sevgisi çok başkaydı. Tüm onun kuşağının insanları gibi.
Onlar Atatürk’ü tarih kitaplarından öğrenmemişlerdi.
Bu nedenle o insanların “Cumhuriyet” anlayışları da çok farklıydı.
Annem, her 10 Kasım sabahı sokağa çıkar ve dokuzu beş geçe Atatürk’ü sokakta selamlardı. Siren sesini duymayanları da uyarırda.
Belki de sırf bu uyarıyı yapmak için sokağa çıkıyordu. İnsanlar bilsin, öğrensin,
saygı göstersin isterdi.
Annem, 1977’nin sonbaharında hastalandı. Uzun bir süre tedavi gördü. Çok zayıflamıştı ve çok güçsüzdü.
Ama gene de o 10 Kasım sabahı erken kalkmış ve giyinmişti.
“İki aydır hiç sokağa çıkmadınız. Ufacık bir üşütme yüzünden tekrar hastalanabilirsiniz. Ne olur bu kez Atatürk’ü evin içinde selamlayın” dedim.
Kabul etmedi. Benim kolumda ancak apartmanın dış kapısına kadar çıkabildi.
Yüzünü sokağa döndü ve Atatürk’ü ayakta selamladı.
Annem o gün 79 yaşındaydı.
***
Yukarıdaki yazı, bir zamanlar Bodrum’da haftalık olarak çıkan Pusula Gazetesi’nde 27 Ekim 1998 tarihinde yayınlanmıştı. Bu yazıyı bugünlerde bir de Bodrum Yarımada Gazetesi yayınlasın istedim.
Niçin?
Çünkü 10 Kasım 2006 günü sabah dokuzda evimin balkonuna çıktım.
Mahalle sessizdi.
Ne sokakta ne balkonlarda ne de pencerelerde kimseler vardı.
Dokuzu beş geçe sirenler çalmaya başladı.
Selama durdum.
Hemen içeri girmedim.
Biraz bekledim.
Apartmandan biri çıktı.
Her sabah erken bir saatte işine giden komşum bu sabah oldukça geç bir saatte gidiyordu. Çünkü siren sesine sokakta yakalanmak istemiyordu.
***
Bazı insanlar Atatürk’ü selamlamak istemiyor.
Halbuki hepimiz Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet Türkiyesi’nde varlığımızı sürdürüyoruz.
Tam 83 yıldır.
Allah sizden razı olsun bu güzel ve emsalsiz yazılarınız için.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
YanıtlaSil