30 Temmuz 2010 Cuma

12. OSMAN PAŞA (Aişe Sıddıka ile)

"Ailemizin İsmail Ağa'dan sonra gelen ikinci büyüğü Muzıka-i Humayun Kumandanı Mirliva Enderunlu Osman Paşa.

Şecerede, Osman Paşa'nın altına parantez içinde (Yozgat'lı Çapanoğulları'ndan) diye yazılmış. Osman Paşa hakkında elimde, fotoğrafı dışında, aileden intikal etmiş hiçbir belge yok. Ama birçok kaynaktan Osman paşaya ulaşmak olası.

Örneğin Türk Musikisi Ansiklopedisi şu bilgileri veriyor: (Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi II, Yılmaz Öztuna, s.172, Kültür Bakanlığı / 1164, Kültür Eserleri Dizisi / 149.)

"OSMAN PAŞA (Çapanoğlu) ( -1869). Mızıkay-ı Hümayun Kumandanı. Yozgatlı meşhur Çapanoğulları'ndandır. İstanbul'da Üsküdar'da doğdu. Enderun - ı Hümayun'a alındı. Orada tahsil ve terbiye gördü. Sonra Mızıkay-ı Hümayun'a geçti. Donizetti Paşa'nın talebesi oldu. Yükselerek sonunda 1861'de mirliva (tümgeneral) oldu. Albay Halil Bey'den sonra Mızıkay-ı Hümayun Kumandanlığına getirildi ve ölünceye kadar bu makamda kaldı.

Üsküdar'da Karacaahmed'e gömüldü. Mezar taşındaki 5 beyitli kitabenin son tarih mısraı şöyledir: Oldu rıhlet eyleyip me'va - me'ab Osman Paşa (1286).

Mevlevi idi. Zamanımıza bir bestesi gelmemiştir. Onun zamanında, Sultan Aziz devrinde (1861 - 1876) Mızıkay - ı Hümayun'da 500 müzisyen vardı. II. Abdülhamid devrinde (1876 - 1909) bu sayı 350'ye indi. Kendisinden sonra Hasan Bey, İbrahim Paşa, Necip Paşa, Neş'et Paşa, Mızıkay - ı Hümayun'un başında bulunmuşlar, Neş'et Paşa 1908'de bu görevden ayrılmıştır. "

***
Türk Musikisi Ansiklopedisi'nden de şu bilgileri alıyoruz: (Müzik Ansiklopedisi, 3. cilt, s.863 - 864.)

"Muzıka - i Humayun Osmanlı Sarayı'na bağlı olarak kurulan askeri bando ve okul örgütünün adı. Okulun kurulmasına yol açan olaylar, 1826'da yeniçerilerin kaldırılmasından hemen sonra, "Asakir - i Mansure - i Muhammediye" denilen yeni ordunun tören yürüyüşlerine eşlik edecek bir "Boru Takımı"nın kurulması, 1828'de Giuseppe Donizetti'nin bu topluluğu bandoya dönüştürmesi, yapılan çalışmalardan kısa zamanda olumlu sonuçlar alınması ve bandonun (Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın anılarına göre) 19 Nisan 1829 Pazar günü, Rami Kışlası'nda yapılan bayram töreninde, Sultan 2.Mahmut'a dinletilmesi olarak özetlenebilir."

Tayyarzade Ahmet Ata Efendi ise, Muzika - i Humayun hakkında şunları yazıyor : (1876'da basılan "Enderun Tarihi", cilt III, s. 110 ve 111.) "Bu aralık Endurun ve Darus - saade Ağalarından bir bande (musika) tertip olunup bunlara Ağalardan Nokta Mehmet Efendi birinci ve Halil Efendi ve Osman Efendi ve kilerden Edib Ağa ve Hasan Hoca ikinci derecelerde zabit tayiniyle işbu tam bande bir takım musikayı mükemmelen talim etmek üzere tebe - i ecnebiyeden Mösye Mankel ve muahharan Donizetti Usta tayin olunduktan sonra suvarı (borazan) Ahmed Ağa ve tranpetçi Ahmed Ustaya hacet kalmamış ve olvakit bu musikaya tahil olanlardan Halil Efendi Miralaylığa, Yesarizade Necib Paşa Ferikliğe ve Osman Paşa Livalığa kadar irtika ederek bu guruha dahil olan biraderim Halil Edib Bey ve Ayni Zade Kemal Galip Efendi ve Rıfat Bey biraderi Şemsi Bey ve Merkezzade Nuri Bey ve Bursalı Ferhad Ağa ve müşarun ileyh Rüşdi Paşa biraderzadesi İskender Bey terk - i hizmetle muma ileyh Edib Ağa ve Yusuf Bey ve Rasih Bey ve Hasan Hoca ve Halil Efendi ve biraderim Halil Bey ve Galip Efendi ve Şemsi Bey ve Muhtar Ağa ve Husrev Ağa ve Ferhad Ağa ve Osman Paşa muahharan terk - dağdağay - ı hagamat ve heva ve azimsurudgah-ı alem heba olmuşlardır."

***
Osman Paşa'yı ve Muzıka - i Humayun'u kısaca anlattıktan sonra biraz da Giuseppe Donizetti'den söz etmek istiyorum. Çünkü büyük dedemiz onun öğrencisi olmuş.

Şefik Kahramankaptan, Giusseppe Donizetti'nin İstanbul'a gelişini "İsmet İnönü ve Harika Çocuklar" kitabında şöyle anlatıyor : (Ümit Yayıncılık, Ankara 1998, s. 15 - 17.Q.)

"Akdeniz'in kaba dalgasıyla çalkalanmaktan helak olmuş bir Osmanlı devlet yelkenlisi, 1828 yılının 17 Eylül günü Marmara'nın sakin sularında adeta yorgunluk çıkarırcasına İstanbul'a doğru süzülüyordu. Küpeştede, yaklaştıkça ince minareleri ve Kızkulesi'yle büyüleyici silueti beliren İstanbul'u meraklı gözlerle inceleyen 40 yaşındaki İtalyan, bu imparatorluk başkentinde nelerle karşılaşacağını bilememenin garip huzursuzluğunu yaşıyordu.

Atatürk'ün doğumuna 53, İnönü'nünkine 56, Cumhuriyetin ilanına ise 95 yıl vardı. Suna Kan'ın dünyaya gelmesi için 108, İdil Biret'in doğumu için de 113 yıl geçmesi gerekti. (Olcay Akkent'in de 100 yıl üç gün).

İşte Osmanlı devlet yelkenlisinin küpeştesinde İstanbul'u meraklı gözlerlen inceleyen İtalyan, hararetle beklenen "maestro" Guiseppe Donizetti'ydi.

Donizetti, pek çok saz için batıdan yeni öğretmenler getirtilmesini sağlamış, orkestra kurmuş ve bir koro yetiştirmiş. Şehzade ve Sultan hanımların piyano dersi almaları için Avrupa'dan özel hocalar getirtmiş, Mahmudiye, Mecidiye ve Cezayir marşlarını bestelemiş.”

Şefik Kahramankaptan aynı eserin 17. sayfasında, Pars Tuğlacı kaynaklı bir bilgiyi, “Bir devrin Hareketi” başlığı altında şöyle naklediyor:

“Öncelikle bir "durum saptaması" yapan Donizetti, Türk müzisyenlerin değişik bir işaretleme sistemiyle sesleri kağıda döktüklerini ve bu işaretlere bakarak parçaları icra ettiklerini gördü. Buna kısaca Hamparsum Notası deniyordu. Bir Osmanlı Ermenisi olan Hamparsum Limonciyan (1768 - 1839) tarafından geliştirilen bu nota sistemi Mevlevihanelere kadar girmiş, Dede Efendi başta olmak üzere pek çok besteci tarafından kullanılmıştı.”

(Burada sözü edilen Hamparsum notasının bir kopyası bende vardı. Yakın bir tarihte Haluk Erbel’e verdim).

"Fransanın "Legion d'Honneur"ü başta olmak üzere çeşitli nişanlara sahip olan Donizetti Paşa bir Eylül günü geldiği İstanbul'dan tam 28 yıl çoksesli müziğin öğrenilip yaygınlaşması için çalıştıktan sonra 1856 yılının Şubat ayında 68 yaşında eceli ile ölmüş ve "Osmanlı Saltanat Muzıkalarının Baş Ustakarı" olarak görkemli bir cenaze töreni ile Harbiye'deki St.Esprit Katedrali'e gömülmüş."


Sayın Aracı, kitabının 59. sayfasında, “Bizzat Sultar II. Mahmut tarafından Giuseppe’nin eğitimine teslim edilen Enderun öğrencilerinin İstanbul’un önde gelen ailelerinden beyler, ağalar ve efendiler gibi elit bir gruba mensup oldukları ve aralarında bazılarının da istikbalde yüksek makamlara ulaştığı görülmektedir. Nitekim yukarıda da alıntı yaptığımız Tayyarzade Ahmet Ata yine bu hususta en emin kaynaklar arasındadır” diye devam etmiş.

(Aynı kaynağı. yani Tayyarzade Ahmet Ata'yı yukarıda ben de kullandım. Osman Paşa'nın adı orada olduğu gibi burada da geçmektedir.)

***
Ve, Muzika-i Humayun'dan, önce Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti, daha sonra da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası doğmuş.

***
Benim Osman Paşa hakkında etraflı bilgi sahibi olmam, Üveis (Maskar) dayımın bana gösterdiği Türk Askeri Muzikaları Tarihi kitabı ile oldu. (Mahmut R. Gazimihal, Türk Askeri Muzikaları Tarihi, İstanbul 1955 - Maarif Basımevi.)

Sahaflar Çarşısı'ndan aldığım bu kitabın 46, 61 ve 64. sayfalarında Osman Paşa ile ilgili bilgiler, 89. sayfasında ise fotoğrafı vardı. Kitaptaki fotoğrafın bir kopyası da bende.

Türk Askeri Muzıkaları Tarihi kitabını Üveis dayıma Dr. Abdullah Öztemiz vermiş. Dr. Öztemiz ailemizin damadı. Kuzinim Verda'nın kocası. Dr. Abdullah, damat olmasına karşın, aile bağı ve aile sevgisi ile dolu bir insan olduğu için; yalnız kendi ailesi ile değil karısının ailesi ile de ilgilenmiş. Araştırmalar yapmış, belgeler elde etmiş ve bunları Üveis dayıma intikal ettirmiş. Üveis dayım bana her vesile ile Dr. Abdullah'tan ve özellikle ailemizle ilgili yaptığı araştırmalardan, iftiharla, söz ederdi.

Üveis dayımın biriktirici ve saklayıcı özelliği; Leyla yengemin, dayımın vefatından sonra tüm belgeleri bana vermiş olması ve Dr. Abdullah'ın araştırmacı ruhu sayesinde, ben, bugün, ailemin büyüklerini sizlere tanıtma olanağını bulabiliyorum.

***
Dr. Abdullah Gemlik'te oturuyor ve orada doktorluk yapıyor. Ona sormak istediğim pek çok şey vardı. Ağabeyim sayesinde Dr. Abdullah'a ulaştım. İstanbul’a geldikleri bir sırada birlikte mezarlığa gittik.

Osman Paşa, 1870'de ölmüş. Olağanüstü bir mezar taşı. Üzerinde manzum bir kitabe var. Yanında bir mezar taşı daha var. Eşi ve kızı yatıyor.

130 yıl önce ölmüş bir aile büyüğünün mezar taşına bakarken insan çok değişik duygular yaşıyor. Onun torunusunuz. Ama hiç görmemiş, hiç beraber olmamış, hiç konuşmamış, hiç boynuna sarılmamış, onunla hiç anı yapmamışsınız.

Gene de ona yakınlık duyuyorsunuz. Ona, salt bir taş olarak bakmıyorsunuz. Çünkü artık biliyorsunuz taşın altında biri var. Ve o sizin büyük dedeniz. Taşı ellemeye ve okşamaya başlıyorsunuz. Ona sahip çıkmak istiyorsunuz. Onu korumak istiyorsunuz.

Akşam eve döndüğümde huzursuzdum. Bulduğum büyük babayı kaybetmekten korkuyordum. Bir şeyler yapmalıydım. Ama tek başıma ne yapabilirdim ki? Teyzemin torunu Haluk Erbel'i aradım. Bir dediğimi iki etmeyen Haluk'cuğum, "Olcay abla, yaptır" dedi.

***
Osman Paşa'yı, eşi Aişe Sıddıka hanımı ve kızı Aişe Maide hanımı demir parmaklıklarla çevirecektim. Tabii hoş olmayacaktı. Onlar, mezarlarında bugüne kadar nasıl özgürce yaşamışlarsa, bundan sonra da özgürce yaşamalıydılar. Ama Üveis dayım, Osman Paşa'nın iki taşından birini depoda bulmuş, almış getirmiş, yerine koymuştu. Ben ise paşanın eşinin ve kızının taşını boylu boyunca yerde bulmuştum.

Aslında yalnız benim büyüklerimi değil, hepimizin büyüklerini korumalıydık. Her biri ayrı bir değer olan tüm mezar taşlarına sahip çıkmalıydık. Bir açık hava müzesi oluşturmalıydık. Her bir mezar taşının yanına bugünkü Türkçe ile kim olduklarını yazmalıydık.

***
Karacaahmet Mezarlığı Müdür Muavini Güven Yıldız'a, Osman Paşa'nın mezarını demir parmaklıkla çevirmek istediğimi söyledim.

Bana, "Tapunuz var mı?" dedi.

Yüzüne bakakaldım.

Paşa, 130 sene önce ölmüştü.

"Bende böyle bir belge yok" dedim.

"Osman Paşa'nın soyundan geldiğinizi nasıl kanıtlayacaksınız?" dedi.

Bir masa büyüklüğündeki aile şeceresini masasının üzerine açıverdim.
Bir elimde Türk Askeri Muzıkaları Tarihi kitabı.
Öbür elimde o kitabın içindeki Osman Paşa'nın çerçeveli resmi.

***
Karacaahmet Mezarlığı ile Zincirlikuyu Mezarlığı arasında geçen iki günün sonunda, bana "sözlü" müsaade verildi.

Ve 14 Mayıs 1999 Cuma günü, Muzıka - i Humayun Kumandanı Mirliva Osman Paşa ve halilesi Aişe Sıddıka hanım ve de kerimesi Aişe Maide hanım koruma altına alındı.

***
Osman Paşa'nın konağı Nişantaşı'ndaymış. Ağabeyim, konağın bugünkü Amerikan Hastanesi'nin bulunduğu yerde olduğunu söylediği zaman çok heyecanlandım. Doğal olarak konağın resmine sahip olmayı çok istedim. Ağabeyim bana hastanenin broşürünü getirdi. Broşürün arka sayfasında konağın ve hastanenin eskizleri vardı. Madem eskiz vardı demek ki resim de vardı. Bu umutla gittim Amerikan Hastanesi’nin Başhekimi aynı zamanda Dahiliye Mütehassısı Dr. Warren H. Winkler'e. Ama resim de yoktu. Bilgi de.

***
Osman Paşa'nın mezarının koruma altına alınmasında bana yardımcı olan üç kişiye teşekkür borçluyum.

Birinci teşekkürüm, sevgili Abdullah Öztemiz'e. Paşa'nın mezarını gösterdiği için.
İkinci teşekkürüm sevgili Haluk Erbel'e. "Yaptır" dediği için.

Yalnız yaptır demekle iş bitmiyor. Asıl iş ondan sonra başlıyor. Önce mezarın otları temizlenecek. Sonra Demirci ustası bulunacak. Usta mezarlığa götürülecek. Ölçü alınacak. Kanal açtırılacak. Demir parmaklıklar taşınacak. Beton döktürülecek. Demirler boyatılacak.

Ben koşturacağım ama birinin de beni yönlendirmesi hatta yönetmesi lazım. Sevgili Yemliha Sarıtaş sayesinde işler yolunda gitti.

Yemliha bey, işi - gücü olan biri. Yazma tüccarı. Sultanhamam'da dükkanı var. Her sabah 08.00'de dükkanını açması ve akşam 18.00'e kadar da işinin başında durması lazım. Kaç sabah işine geç gitti. Kaç Cumartesi sabahını bizim için harcadı.

Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.






3 yorum:

  1. çok yüce bir görevi yerine getirebilmek her kula nasip olmaz.ne mutlu size. yürekten kutluyorum.

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuza çok teşekkür ederim. Küçüklerin görevi büyüklerini yaşatmaktır diye düşünürüm.

    YanıtlaSil
  3. Bu yazınızı okurken arka planda Hamparsun Limonciyabn'ın Bir Perî Rûyin Olup Âvâresi bestesini dinliyorum.

    YanıtlaSil